medyum
Reklam
Reklam
Reklam
DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

[email protected]

İNSANDA BULUNAN OLAĞANÜSTÜ  HALLER..

22 Nisan 2024 - 00:00

 Mucize: kelime olarak insanı aciz bırakan, karşı konulmaz, olağan üstü ve tuhaf şey anlamına gelir. Terim olarak ise yüce Allah’ın peygamberlik iddiasında bulunan peygamberini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı, insanların bir benzerini getirmekten aciz kaldığı olağanüstü hal olarak tanımlanmaktadır. Tabiat kanunlarının geçerliliğini ve etkilerini kısa ve geçici bir süre durduran mucize in mahiyetini pozitif  bilimlerle  açıklanamaz. Aksi halde bu mucize olmaktan çıkar ve olağan bir şey olurdu. Kur’an’da mucize terimi yerine ayet, beyyine ve burhan kavramları kullanılmaktadır. Mucize; hissi, haberi ve akli mucizeler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Mucize Allah’ın bir fiilidir ve Peygamber mûcizesi denmesi nedeni, peygamber aracılığıyla yaptırması ve onu doğrulamasıyla sebebiyle böyle adlandırılmaktadır. Mucize Peygamberlerde meydana gelir. Peygamber olmayan birinin gösterdiği olağanüstülüğe mucize denilemez. mucize Peygamber iddiasında bulunduğu zamanda olur. Öncesinde veya sonrasında olmaz. Mucize Peygamberin isteğine uygun olur. “Bu dağı yerinden oynatacağım” diyen birisi denizi yarması mucize sayılmaz. Mucize örneklerinden Kur’ân-ı Kerim başlı başına bir mucizedir. Ayrıca birçok Peygamberin mucizeleri âyetlerde  anlatılmaktadır. Mucize Peygamberlik görevini üstlenmiş kişide meydana gelirken, mucize dışı olağanüstülükler Peygamber olmayan kişilerde görülür. Diğer yandan mucize taklit edilemez iken, diğer olağanüstülükler taklit edilebilir. Bunları şu şekilde izah edilmektedir.

     Keramet: Sözlükte; izzet, şeref, iyilik ve güzellik demektir. Terim olarak, bağlı olduğu gerçek semâvî dinin hükümlerine titizlikle uyan, peygamberine gönülden bağlı olan ve Allah’ın sevgisini kazanmış bulunan kimi velî kişilerin elinde meydana gelen olağanüstü hallere “kerâmet” denir. İnançlarından dolayı zulme uğrayan ve kasabalarını terk ederek bir mağaraya sığınan, orada kış uykusuna çekilmiş gibi yıllarca kaldıktan sonra, Yüce Allah tarafından yeniden hayata döndürülen Ashâb-ı Kehf’in durumu bir kerâmet halidir. Hz. Süleyman’ın isteği üzerine, bir kulun, Belkıs’ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar getirmesi, mağarada mahsur kalan üç kişinin geçmiş güzel amellerini öne sürerek kurtulması, kerâmete örnektir. Kur’an-ı Kerîm’de “velî-evliyâ” kelimesi ile ifade edilen Allah dostları ile ilgili olarak çeşitli âyetler vardır. Bu âyetlerde, Allah dostunun sağlam bir imana ve takvâya sahip olması gerektiği vurgulanmıştır. Çünkü onlar iman ile ma’rifetullaha, takvâ ile de üstün ahlâka ulaşmış olduklarından her türlü korku, endişe ve ümitsizlikten kurtulmuş olurlar.  Takvâ sahiplerinin özellikleri bir âyette şöyle sıralanır: a) Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman etmek, b) Malını Allah sevgisiyle (veya mala olan sevgisine rağmen) akrabaya, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere, köle ve esiri kurtarmaya verendir.Hz. Peygamber bir soru üzerine Allah’ın veli kullarını şöyle tanımlamıştır: “..Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatıra gelir Secde izinden meydana gelen nişanları onların yüzlerindedir” âyetinde buna işaret edilir.

İLHAM: Kalpte beliren bilgidir. Vahiy ile ilham birbirinden farklıdır. Şöyle ki, vahiy peygambere gelir. Allah tarafından koruma ve gözetim altında peygambere ulaşır. Vahyi alırken peygamberin bilinci yerindedir. İlham ise korunmuş olmayıp, yanılma payı vardır ve bilinçdışı olarak Allah’ın sevgili kullarının kalbine doğuverir. Hz. Musa’nın annesinin durumu ilhama örnek verilebilir. Firavun’un, gördüğü bir rüya üzerine, ülkede yeni doğan bütün erkek çocukları öldürttüğü  bir sırada dünyaya gelen Musa’yı, annesi bir sepetle Nil nehrine bırakmış, suların sürüklemesiyle Firavun’un bahçesinin yakınında bulunan Musa, saraya alınarak orada yetiştirilmiştir. Bu bildirme, ilham veya rüya yoluyla olmuştur. İlham kelâmcılara göre bilgi kaynağı sayılmamakla birlikte, sahibi için “ameli gerektirecek bir gücü” olabilir. Bu, Peygamberlerin peygamberliği niteliğinde değilse de, velinin kerâmeti gibi bir haldir. Bu ilham Musa doğduktan sonra olmuş, annesinin onu üç ay kadar emzirdiği nakledilmiştir.

İRHAS: Peygamberlik görevi verilmeden  önce peygamberlerde görülen olağanüstü haller olup, daha sonra bu kimsenin peygamber olacağına delil sayılır. Hz. İsa’nın beşikte iken konuşması buna örnektir.

MAUNET: Yardım ve kolaylık anlamına gelir. Amelleri, davranışları ve ahlâkı güzel olan bazı müminlerde ortaya çıkan olağanüstü haldir. Yüce Allah’ın velî olmayan Müslüman bir kulunu, darda kaldığı veya sıkıntıya düştüğü zaman, olağanüstü bir şekilde bu darlık ve sıkıntıdan kurtarmasıdır.


İSTİDRAÇ: Süre tanımak, mühlet vermek demektir. Küfrü ve günahı açık olan kişilerde kendi isteklerine uygun olarak ortaya çıkan olağanüstü hallerdir. Cenâb-ı Hak, istidrâc gösterecek kimseye daha fazla küfür ve günaha dalması için bu yeteneği verir. Şeytanın duasının kabul olunarak, kıyamete kadar kötülük yapmasına fırsat verilmesi, Firavun, Nemrut ve benzerlerinin yeryüzündeki saltanatlarının bir süre kendi istedikleri tarzda yürümesi istidrac türünden olaylardır. Yine zalimlerin ve kâfirlerin bir bölümünün dünya işlerinin iyi gitmesi de istidraç ile ilgilidir.Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:”..  Ayetlerimizi yalan sayanları, biz bilmeyecekleri noktalardan derece derece(istidrac) ile helâke sürükleriz…”Bu ayetlerdeki istidrac kelimesi; bir kul günahına devam ettikçe, Cenâb-ı Hakk’ın onun sağlığını, ikbalini, devlet ve nimetini artırması, onun şükrünü, tövbesini, istiğfarını unutturması, böylece onu azap ve gazabına derece derece yaklaştırması ve sonunda ansızın onu yakalayıvermesi anlamlarını taşır. Hz. Ömer’in, İran fethedildikten sonra ganimet malları Medine’ye getirilince şöyle dua ettiği nakledilir: “Allahım... Bu hazinelerin istidrac olmasından sana sığınırım.”

İHANET: İstidrac küfrü ve isyanı açık olan kimselerin elinde isteklerine uygun olarak meydana gelirken, ihanet olağanüstü halin, bu kimsenin arzusunun aksine olarak gerçekleşmesidir. Bu da küfrü ve isyanı açık olan kimselerin elinde ortaya çıkar. Meselâ; peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme, bir gözü kör olan çocuğun, gözünün açılması için eliyle meshetmiş, ancak çocuğun diğer gözü de kör olmuştur. Yine bir kuyunun suyunu artırmak için istekte bulunmuş, fakat kuyu tamamen kurumuştur. Buna “hızlân” da denir. Sihir ve san’at türüne giren bazı tuhaf olaylar vardır ki, bunlar alet, sebep ve araçlara bağlı olarak yapılır ve gerçekte tabiat kurallarına uygun olarak meydana gelebilir. Sebep ve şartları bilen kimseler, her zaman bu tip garip hünerleri gösterebilir. Bunların fizik açıklamaları bulunduğu için gerçekte olağanüstü özellikleri yoktur.

   Allah Kalbimize ve gönlümüze hayırlı olanlardan vermesi dileğiyle.          

   Selam ve Dua ile Kalın..

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum