Reklam
Reklam
Reklam
DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

[email protected]

750.Vuslat Yıl Dönümünde Hz.Mevlana

18 Aralık 2023 - 00:01

       Asıl adı Muhammed’dir. Takma adı Celâleddindir.Ayrıca Hüdavendigar,Anadoluda yaşadığı için de, Anadolu’ya Rum diyarı denildiğinden dolayı  Rumi, Dini ilimler açısından önder ve efendimiz anlamına geldiği içinde Mevlana ismiyle müsemma olmuştur. Böylece Hz.Mevlana Celaleddin Rumi ismiyle anılır hale gelmiştir. Vuslat kelimesi ise, sevgili ye ulaşma, kavuşma anlamına gelmektedir. Hz Mevlana’nın hayat serüveni kısaca tarihi olarak şöyledir. Hz. Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan  bölgesinde bulunan Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Hz.Mevlâna'nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında 'Bilginlerin Sultanı' ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun' dür.Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'l -Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'ten ayrılmıştır. Sultânü'l -Ulema'nın ilk durağı İran’ın Nişabur şehri olmuştur.Nişabur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Feridüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'l -Ulemâ Nişabur' dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Mekke ve Kabe'ye hareket etti. Hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Larende' ye (Cumhuriyet ile birlikte ismi Karaman olmuştur) geldi. Karaman'da Subaşı Emir Musa'nın yaptırdıkları medreseye yerleşti. Sultânü'l-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldı. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adında iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun' u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Alim Çelebi adlı iki oğlu ve Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.

      Bu yıllarda Anadolu'nun büyük bir kısmı Selçuklu Devletinin egemenliği altında idi. Konya ise bu devletin başşehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve devletin hükümdarı Alâeddin Keykubad idi. Alâeddin Keykubad, Sultânü'l -Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled, sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldi. Sultan Alâeddin onu muhteşem bir törenle karşıladı ve ona ikametgâh olarak Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni tahsis etti.

Sultânü'l-Ulemâ, 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak Selçuklu Sarayı'nın Gül Bahçesi seçildi. Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'na bugünkü yerine defnedildi. Sultânü'l-Ulemâ ölünce talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Medrese kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'te 'mutlak kemâlin varlığını' cemalinde de 'Tanrı nurlarını' görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını 'Hamdım, piştim, yandım' sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü 66 yaşında Hakk'ın rahmetine kavuştu.

Mevlâna'nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayana mayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen 'Şeb-i Arûs' diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.


       Bilge kişiliği ve İslam alimi olan Mevlana, mevleviliğin kurucusu ve tasavvuf dünyasının piri halinde yaşamıştır. Kur’an’ın ve Mesnevi  ve diğer eserlerinde adeta insanoğlunun  tefsirini yapmıştır. Hz. Mevlana: ”Ben yaşadıkça Kur’an’ın bendesiyim. Ben Hz. Muhammed Mustafa’nın yolunun tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse Ondan da şikayet çiyim. O sözden de şikayetçiyim.” diyen Hz Mevlana ya Allah rahmet eylesin…
                             Selam ve Dua ile…
 

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Fatma ÇETİN KABADAYI
    4 ay önce
    Yine çok bilgiler edindim yazınızdan kıymetli Mehmet Üstadım. Sadreddin Konevi'nin Mevlana Celalettin Rumi hazretlerinin cenazesini kıldıramayıp bayılması beni çok etkiledi. Allah rahmet eylesin. Kaleminize sağlık.
  • Fatih Öz
    4 ay önce
    Eline sağlık Kalemine kuvvet versin Yüce Yaratan.