Nûreddin Mahmud zengi (doğumu 1118 musul, vefatı 1174 şam) Büyük Selçuklu devletinin Halep atabeyi olan Mezopotamya bölgesinde kurulan Türk zengiler hanedanın atabeyidir. Zengiler devleti Nureddin Mahmud Zengi zamanında en geniş sınırlarına ulaşmış, onun ölümüyle dağılmıştır. İslam tarihinin en mümtaz hükümdarlarından olan Nureddin Mahmud Zengi, İslam tarihi içinde Haçlılarla mücadelesi ve iyi bir İslam kumandanı olmasının ötesinde Resulullah'a (s.a.v) karşı duyduğu büyük sevgi vesilesi ile de öne çıkar.
Bilhassa Evliya Çelebi'nin meşhur 'Seyahatname' sinin 9. cildinde geçen bir hikaye, Zengi'nin Allah Resulünün kabrini Papa'nın kirli emellerinden nasıl kurtardığını anlatıyor .12. asrın ortasında dönemin papası İslam alemini manen yıkıma uğratmak ve devam eden Haçlı Seferlerini emsalsiz bir başarıya ulaştırmak için daha önce görülmemiş bir plan hazırladı.Her dili ileri derecede konuşan yirmi kişiyi Hz. Muhammedin naaşını çalıp Roma'ya getirmekle görevlendiren Papa, fedailere cennetten yerler teklif etti.Yirmi fedai deniz yoluyla Mısır'a oradan da Medine'ye ulaşırlar. Burada ikiye bölünen fedai grubunun biri Şeyhülharem'e hediyelerle giderek kendilerini Mescid-i Nebevi'ye komşu bir eve yerleştirilirler.Bu arada Şeyhülharemin anlamı (Mekke ve Medinenin yönetimini üstlenen kişilere verilen sıfattır. Genellikle bu kişiler bölgede sevilen ve öne çıkan kişiliklerdir.) Ekibin ikinci on kişilik kısmı ise Medine'de hamallık, temizlikçilik gibi işler yaptı. İkinci ekip istihbarat ağı olarak çalıştı ve ilk ekibi her türlü tehlikeden korudu. Papa'nın yirmi kişiden oluşan ekibi üç sene boyunca halka karıştıkları gibi ayrıca Efendimizin(s.a.v)'in kabrine doğru günden güne derin bir tünel kazdılar.
Evliya Çelebi'nin anlatımına göre tünelin sona ermesine yakın, On ikinci asırda Haçlı seferlerinin en şiddetli yıllarında, Suriye'de bulunan Türk devletinin hükümdarı Nureddin Zengi, 1162 senesinde bir rüyâ görür. Hz.Peygamber rüyasında 3 adamı sultana göstererek: "Nureddin! Bu adamlardan beni kurtar!" buyurur.Yatağından kalkar abdest alır iki rekat namaz kılar ve yatır. Bu rüyayı üç defa tekrar görür.Üçüncü defa görünce,yatağından fırlayan sultan, "Bu rüyâ, doğru bir rüyâdır. Resulullah tehlikede" diye düşünerek, sabahı beklemeden, yanına sâdık adamlarından 20 kişi alır ve süratle Medine-i Münevvere' ye varır. Halk, sultanın bu ani ziyaretine hem sevinir, hem de şaşırır. Ertesi gün, genç-ihtiyar, kadın erkek çocuk bütün şehir halkının, önünden geçmesini ve halka bizzat eliyle hediye dağıtacağını ilan eder. Herkes gelip geçer.Ancak sultan, geçenler arasında, rüyada kendisine gösterilen adamları göremez. "Buraya gelmeyen kimse kaldı mı?" diye şehrin valisine sorar. O da Sevgili Peygamberimizin kabrinin bulunduğu yere yakın bir evde oturan 3 mağriplinin gelmediğini ifade eder. Sultan derhal o kişileri getirtir. Görür ki, bu adamlar rüyada kendisine gösterilen kişilerdir. Derhal bunları tevkif ettirir. Daha sonra mahiyeti ile beraber bu eve gider. Eve girince görürler ki, evin içinde büyük bir tünel kazılmış ve tünelin ucuda Ravza-i Mutahhara' ya iyice yaklaşmış! Sultan Nureddin, Mağriplileri muayene ettirir. Suçluların sünnetsiz ve Hıristiyan oldukları ortaya çıkar. Bunlar sorguya çekilince ifadelerinde:"Bizler Hıristiyanız, yeraltından Peygamberin kabrine girip naaşını çalarak Avrupa’ya götürecektik" derler.Sultan Nureddin Zengi, bundan sonra böyle hainler zarar vermesinler diye, Ravza-i Mutahhara'nın etrafına epeyce geniş bir hendek kazdırır. Buraya kalay eritilip dökülerek kalın bir duvar haline getirilir. Böylece Ravza-i Mutahhara emniyet altına alınmış olur.
Nûreddin Mahmud Zengî’nin siyasî açıdan üç hedefi vardı. Bunlar, Suriye kıyılarına ve Sînâ yarımadasına sıkıştırmış olduğu Haçlı devletlerini ortadan kaldırmak, Mısır’daki Fâtımî Devleti’ne son verip İslâm dünyasını Abbâsî halifesinin şahsında birleştirmek ve İstanbul’u fethetmekti. Abbâsî halifesine yazdığı bir mektupta ortaya koyduğu bu üç hedeften ikincisini gerçekleştirmiş, Haçlı devletlerini bütünüyle ortadan kaldıramamışsa da Kudüs’ün kurtarılmasına zemin hazırlamıştır. Kudüs’ün fethedileceğine inandığından Mescid-i Aksâ’ya konulmak üzere Halep’te sanat değeri çok yüksek bir ağaç minber yaptırmıştır. Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethettiğinde Mescid-i Aksâ’ya koydurduğu bu minber, bir önceki yazımda da anlattığım gibi, 1969’da bir yahudi tarafından, bilinçli bir şekilde çıkarılan yangında yanmıştır.
Bu hikayeyi anlatmamdaki ki neden bir müslüman, kimi örnek aldığı, kimin peşinden gittiğini bilmesi gerekir.Cahilce bilmediği ve şeceresi belli olmayan kişi veya gruplara,Müslümanmış, iyi insanmış, hayır severmiş, dindar insanmış vatan severmiş gibi kutsal değerleri kullananlara karşı çok dikkatli olmalıdır.Kim oldukları,geçmişleri soyu sopu nereden geldiği, araştırılmalıdır.Daha önceden bilenler bilir. Ancak son zamanlarda sosyal medyada dolaşan ve 1956 yılında İsrail'de kurulan İslam üniversitesinde okuyan öğrenciler tamamen yahudi oldukları mezun olduktan sonra isimlerini Müslüman ismi verilerek İslam devletlerine halkın arasına girip,görev zamanı gelinceye kadar, bazen hayır işiyle,bazen alim sıfatıyla, çok zaman halka kendini sevdirecek dini veya her konuda hizmet sürdürdükleri. Halkın ön saflarına koyu Müslüman görünümünde hareket edebiliyorlar. Taki kendilerine emir gelince,ya kendileri yada kullandıkları maşalarıyla planları doğrultusunda her türlü hainliği ve sinsi planları doğrultusunda harekete geçerler. Tarihe dönüp baktığımızda ve hala da sürmekte olan ülkemizde ve diğer İslâm ülkelerinde bu ajanlar cirit atmaktadırlar. Müslüman ferasetli olmalıdır. Uyanık olmalıdır.Kimin peşinden gittiğine, iş işten geçmeden öğrenmelisin.Tarihte, İngiliz ajanı lawrence ortadoğu'yu ne hale getirdi.Halkı Müslüman olan ülkeleri, bu sinsi oyunlarını kullanarak, kendi çıkarlarını koruyacak kukla yönetimleri nasıl başa getirdiği malumdur.Halabundan ötürü orta doğu'da,kan,gözyaşı ve katliamlar devam etmektedir.Maalesef tarihteki gerçek olaylar eğitim sistemimizde anlatılmadığı için ecdadımıza ve tarihimize yabancı gençlik yetişiyor. Ecdadına düşman gibi hakaretler savurup, batının kuyruğuna takılıp gidenler dahi bulunmaktadır. Müslüman Türk devletlerinin İslama ve kutsal beldelere yaptığı hizmetler ve devletimizin yaptığı hizmetler ortadadır. Türkiye Cumhuriyeti devletimizin kuruluşunun 100.yılını ulaştığımız 29 Ekim Cumhuriyet bayramımızı, Allah nice yüzyıllara ulaştırarak kutlamayı nasip eylesin. Allah güçlü devletimizi ve müslüman Türk milletini, ümmet-i Muhammedin, mazlumların ve mağdurların daima hamisi olması dileğiyle….
YORUMLAR