Reklam
Reklam
Reklam
Kürşad TUNCALI

Kürşad TUNCALI

[email protected]

ZEHİR DIŞARI AKMADAN YÜREK YIKANMIYOR

24 Ekim 2022 - 00:10

 Bazen daha azdır herşey. Azala azala çoğalır anlam ya da anlamsızlıklar. Biriktirdikçe yorgun düşersin yılların yükünü sırtlayarak yorula yorula, yontula yontula törpüler insanı hayat. Bilmenin ve farkında olmanın o ağırlığı altında ezilirsin. ''Cehalet mutluluktur'' öyle ya. Alnlamsız gelir farkındasındır ama bilmenin o kesif kokusunu kafana ağır bir yumruk yemişçesine duyumsarsın genzinde.

          Böyle duygular içerisinde çökmüş olduğumu farkettim oturduğum o yalnız masada. Yalnızlığı daha vurgulu mırıldandım kendi kendime hırıltılı bir kısık sesle içimden söylediğimi zannederken kulaklarımda şahit oldu bu ana inkar edemem. Sesli düşündüm sanırım. Garsona uzaltan bir el edip demli bir çay daha söyleyip, kültabağı dolusu sönmüş bir sigara dağına bir tanesini daha eklemek için çıkarıp yaktım derin bir nefes alarak. Tam içime doğru yeni bir sürgüne gönderecekken bilincimi, güz güneşi gözlerime dolup belli belirsiz ısıtırken sırtımı uzak Sultan Dağları manzaramdan uzaklaşmadan bir ses yakalıyıp kelepçeleyiverdi sanki aklımı. İçine gömülmesine izin vermeden;

           ''Bazen daha fazladır herşey/ Bi eşikten atlar insan/ Yüzüne bakmak istemez yaşamın/ O kadar azalmıştır anlam..'' belli belirsiz bir uzaklıktan kulaklarıma doluverdi tatlı bir melodiyle. ''O zaman hemen git radyoyu aç/ Bi şarkı tut/ Ya da bi kitap oku mutlaka/ İyi geliyor/ Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar/ Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor..'' diye devam ederken aynı güzellikte bildik bu eski melodi, eski özlenmiş bir dost gibi kucaklayıveriyordu tüm sıcaklığıyla yüreğimi ısıtan güz güneşiyle birlikte.

          Evet neydi sonda ki o vurgu? ''Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor..!'' Öyle ya ne manası vardı yoksa evrende bir kül gibi seroilmiş onca galaksi içinde bir toz zerresi şu anlamı kendinden büyük küçücük dünyada milyarlarca insandan biri olmanın. Onlardan bunca uzaklığa daha yakınken. Anlamak, anlaşılmakta bir ihtiyaçtı çünkü, yemek, içmek, sevişmek, üremek kadar temel bir ihtiyaçtı hem de anlatmak ve ANLAŞILMAK..

           Sezen Aksu'nun da bu, ''Gidemem'' şarkısında bilinci kendinden daha eski manaları çağrıştıran dizelerinde dediği gibi, içine attıklarıdır insan. İçine biriktirdiği, bazen yutkunup sustuklarıdır ve zamanla zehirli bir gaz gibi dolar taşar sığmaz olur içine ama her dolan taşar bir gün. Her doğan ölür, her acı patlar. Ya içinde, ya da dışında patlar ve ya kendine ya da çevrene ve çevrendekilere zarar verir büyük bir gürültüyle patlarken. 
          
          ''Ama fazla da üzülme, hayat bitiyor birgün/ Ayrılıktan kaçılmıyor/ Hem çok zor, hem de çok kısa bir macera ömür/ Ömür imtihanla geçiyor..'' diye devam eder şarkı ve; ''Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem/ Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir/ Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem/ Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir/ Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem, gitmem/ Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir/ Acının insana kattığı değeri bilirim, küsemem/ Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir/ Bir şiirden, bir sözden/ Bir melodiden, bir filmden/ Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor/ Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden/ Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor..'' diye de sürüp tamamlanıyor.

          Hiç unutmuyorum, yıllar evvel Kuruçeşme konserinde bu şarkıya başlamadan sözlerini Minik Serçe'nin; ''Bu şarkı, bu şarkı; Karşısındaki insanda bir kusur bulduğunda kendindekini de keşfedenlere, aslında ondan hiçbir farkı olmadığını hissedenlere. Bu yüzden hiçbir insan kalbinin hiçbir şey için kırmayacağına bütün kalbiyle inanlara. Zaten sonsuz ayrılığın olduğu bu dünyada hiçbir şey için kimseye küsmeye değmeyeceğine bütün kalbiyle inanlara; Yani bütün yapışkanlara ithaf olunur!...'' O yüzden bende altı çizili bir şarkıdır da aynı zamanda. ne güzel bir ithaf değil mi?

          Böğrüme bir yumruk inmiş gibi doğrulup kalkıyorum masadan. Nereye gideceğimi bilmeden uzaklaşmak istiyorum hatıraların o karanlık dehlizlerinden çok uzaklara bir yerlere. Anıların ağırlığını sırtlanıp acı, tatlı tüm hazinemi sırtıma vurup. Bu dünyada ki bir yığın insan gibi ben de mutsuzluğuma bir çare aramıyordum çünkü.  Dünyadan ve hayattan bi haber bir çok gerizekalı gibi  ben de, en büyük, görkemli acılarının kendimde olduğuna inanıyordum. Ölmeme bir koyun ömrü kadar daha kalmıştı belki ama ben yine de kendimle birlikte herkesiş yaşadığına bin pişman etmeye ve ruh olarak benden daha sağlıklı oldukları için onlardan nefret edip, bunun için suçluluk duymalarını bekleyen menepoza girmiş hasta, yaşlı kadınlar gibi davranıyordum. 
           Kalktım ve apar topar kaçıyordum işte alenen. Kimseden değil kendimden. Hi,ç bir şeyden değiş bendendi nefretim biliyorum. Ve şunu dabiliyorum biraz daha bu duygu ve düşüncelerle oturursam içimdeki zehir yalnızca ve sadece beni ve sevdiklerimi. çevrendekileri değil tüm dünyayı zehirleyecekti. Ve ben o kadar yalnızdım ki; tek başıma bile bu evreni zehirlemeye yetecekti büyüklüğü...

YORUMLAR

  • 0 Yorum