Reklam
Reklam
Reklam
Kürşad TUNCALI

Kürşad TUNCALI

[email protected]

DAYAN ALİ CABBAR ...!

24 Temmuz 2023 - 00:01


          Merhaba sevgili  okurlarım. Sanıyorum iki hafta sonrası köşemde yine sizlerleyim. Bu hafta biraz gecikmeli de olsa son zamanlarda adından sıkça bahsettiren ve Emir Can İğrek adlı şarkıcının ''Ali Cabbar'' adlı şarkısıyla da yeniden gündemin ta göbeğine kadar oturmuş, sosyal medya kanallarında uzun süreler viral olmuş, küçük büyük bir çok kişinin ilgisine mazhar olmuş bir konuyu irdeleyip, o'nun o acıklı aşk hikayesini anlatmaya çalışacağım.

          Geçtiğimiz haftalarda da hatırlayacak olursanız eğer bir kaç yazı dizimde yine şarkılara konu olmuş ve yıllarca dilden dile anlatılmış trajedik aşk hikayelerine köşemde yer vermiştim ve biliyorum ki sizler de göstermiş olduğunuz ilgi ve teveccühlerle bu tip hikayeleri seviyorsunuz. Gerçi o hikayeleri anlatan şarkılar zamanla evrilerek artık bir çoğu düğünlerde göbek attığımız oyun havalarına dönüşmüştü ama bu hikayede şarkısı da hüzünlü kalabilmiş. Şimdilik ya da..!

          Ali Cabbar rivayete göre, Tekirdağ’ın bir köyünde yaşayan, babasıyla düğünlere gidip gırnata (Klarnet) çalarak geçimini sağlayan bir gençtir. Yıllardır köydeki bir kadını sevmektedir. Ancak nedendir bilinmez, yolları birleşmemiştir. Yine de Ali Cabbar sevdasından vazgeçmez. Aşkın en büyük düşmanı olan zaman durmak bilmez, geçer gider. Bir gün babası eve gelir ve oğluna seslenir:
          “Al gırnatanı, düğün işi var.”
          Ali Cabbar, gırnatasını alıp düğünün olduğu yere gider. Çalmaya başlar ve o sırada kalabalığın ortasında gelin ve damat belirir. Sevdiği kadın beyaz gelinlikle, başka bir adamın koluna girmiştir. Ali Cabbar köyü terk edip askere yazılır. Altı yedi ay sonra, köye şehit haberi gelir.

           Bu hikayeye göre, Ali Cabbar sevdiği kadının başka biriyle evlenmesine engel olamamıştır. Bunun için uğraşıp uğraşmadığı bilinmez. Öyle ki esasında Ali Cabbar’ın gerçek olup olmadığı da bilinmez. Bu konuda çeşitli müsbet ya da menfii görüşler vardır. Lakin biz yaşamış olduğu gerçeği üzerinden hikayemizi anlattık ve üzerine konuşuyoruz.

          Ali Cabbar kendi trajedyasının mağdur kahramanı olarak nesilden nesile anlatılacak kadar bir mutsuzluk hikayesi üretmiştir bizlere. Öyle ya biz Türkler severiz trajik hikayeleri. Filmlerde olsun, şarkılarda olsun yaşatırız acıklı hikayelerini ve kederleriyle kederleniriz. Olmadı acılarıyla baş edemiyorsak dokunaklı şarkı ve türkülerini oyun havalarına çevirir bir güzel göbek atarız. 

         Bu konuda  çok şey söylendi. Kimilerine göre trajik bir hayattı Ali Cabbar'ın hayatı. Kimilerine göreyse Ali Cabbar hak etmişti bunu, gırnata çalacağına aşkının peşinden koşmalıydı. Neden göz göre sevdiği kızı başkasına yar etmişti ki? Neden savaşıp, mücadele etmemiş, kavgaya tutuşup sevdiği aşkını o başkasının elinden çekip almamıştı? Öyle ya biz olsak öyle yapardık. Bekara avrat boşaması kolay gelirmiş. Hiç şu soruyu sormadık; ''Zeki Müren'i severek izleyeceğiz. İyi ama, peki ama, Zeki Müren'de bizi görecek mi?'' Yanisi şu; kız da seviyor muydu bakalım Ali Cabbar'ı? Karşılığı olan bir his miydi bu? Hiç burdan bakan oldu mu? Bilinmez..

          Ali Cabbar o düğüne gidip sevdiği kadının evlenmesine engel olsaydı, kadınla beraber kimsenin onları tanımadığı bir yerde gül gibi geçinip gitselerdi, Ali Cabbar’ın şarkısı yine olacak mıydı? Mutluluklar kuşaktan kuşağa geçmekte pek başarılı değildir. Dolayısıyla kuşaklar boyunca anlatılmak istenen bir aşık, acı çekmek zorundadır. Bir açıdan, Ali Cabbar, hala unutulmamasını o acıya borçludur aslında. Aragon’un o ünlü “Mutlu aşk yoktur” cümlesini hatırlayalım.

          Mutlu aşk anlatılmaz. Öyle ki, bir aşkı asırlardan asırlara, kültürlerden kültürlere taşımak için acı çekmek, kavuşamamak, kahrolmak, mutsuzluktan ve hasretten hastalanarak ölmek gerekir. Efsaneler buradan beslenirler aslında. Ali Cabbar’ın hikayesi unutulmamıştır çünkü sahip olması gereken mutsuzluğu layıkıyla yerine getirir. Başka bir açıdan, Ali Cabbar’ın hikayesinin neden mutsuzluk kriterini sağladığını düşünmek de gerekir. Tarih böylesi kültlerle doludur baktığımızda. Ümit Besen'ler, Cengiz Kurtoğlu ekollerinde bir çoktur örnekleri. ''Nikah Masası'', ''Gelin Olmuş Gidiyorsun'' gibi şarkılar hep itibar görmüştür.

          Kendimize şunları da sorabiliriz tüm bunların ve bu hikayenin ışığında. Gelin bir an empati kuralım ve düşünelim. Sorular türlü çeşitli. Yanıtları yine öyle diyor ya İlhan İrem şarkısının bir cümlesinde. İğne başkasında, çuvaldız bizde olsun. Peki ya biz? Unutulmak pahasına mutlu olmayı becerebilir miydik? Ve kendi mutluluğumuzun kahramanı olabilir miydik?

YORUMLAR

  • 0 Yorum