Reklam
Reklam
Reklam
Kürşad TUNCALI

Kürşad TUNCALI

[email protected]

GÜVERCİN UÇUVERDİ (MİSKET)

03 Nisan 2023 - 00:02

   Merhaba, 2-3 hafta gibi bir ara sonrası tekrar köşemde sizlerleyim. Mübarek Ramazan ayına tekabül eden bu kavuşma vesilesi ile de herkesin Ramazan ayı mübarek olsun dileklerimi de iletmek isterim. En son yayınlanan ''BAĞA GİRDİM BAĞ BUDANMIŞ'' yazıma olan şahsım nezdinde ve yayınlandığı platformlarda ki ilginiz ve gösterdiğiniz teveccühe de teşekkürlerimi sunuyorum. 

          Bu ilgi ile de anlıyorum ki halkımız yaşamın içinde var olmuş, olan ve olacak olan her şeye daha açık ve ilgili. Hatta özlemişler köklerini, kendilerini anlatan hikayeleri dinlemeyi. Öyleyse dedim ki ben de bize bizi anlatan türkülerin hikayelerini bir süre daha anlatayım. Bu hafta da yine aslında gündelik hayatımızda sıkça duyduğumuz, hatta düğün, dernek ve eğlencelerimizde defalarca istek yaparak orkestra ya da banttan dinleyerek şıkır şıkır oynadığımız esasında bizi eğlendirmek için yazılıp bestelendiklerini düşündüğümüz oyun havalarından biri sandığımız ve aslında derinininde yine derin bir acıyı bağrına basmış bir unutulmuş öyküyü anlaacağım. Varın dinleyiverin gari...

''Güvercin uçuverdi
Kanadın açıverdi
(Ben yandım anam)
El oğlu değil mi (aman aman)
Sevdi de kaçıverdi''

          Ankara’da meşhur bir elma türü olan “misket” bu türküye ismini vermiştir. Evlerinin önündeki misket ağacına çıkıp yollarını gözlediği için sevdiği Osman Efe tarafından “Misket” adı konan Huriye’nin hikâyesini anlatan türküdür. Ankara’nın gözde efelerinden olan yakışıklı Osman Efe ile Huriye’nin gönlü zamanla birbirine kayar. Günlerden bir gün, yiğitliğiyle meşhur Kır Ağa Huriye’yi çeşme başında görür, kısa zaman sonra Misket’i istemeye gelir. Osman Efe ile Kır Ağa meseleyi kendi usullerince çözmek için karşı karşıya gelirler. Kazanan Misket’i alacaktır. Ancak kavga sırasında Osman Efe’nin yiğitliğini gören Kır Ağa çekilir ve Misket’i Osman Efe’ye bıraktığını söyler. Evine doğru gelenleri elma ağacının üzerinden seçmeye çalışan Misket, o kalabalık arasında Kır Ağa’yı görüp de Osman Efe’yi göremeyince başı döner ve ağaçtan düşer. Son nefesini veren genç kızın ardından Osman Efe bir feryat koparır ve bu türküyü yakar.

''Güvercinim uyur mu
Çağırsam uyanır mı, ben yandım aman
Sen orada ben burada
Buna can dayanır mı?''

          İşte böyle değerli dostlar. Neden aslında temelinde derin acıları barındıran böylesi türküler yıllar içinde evrile evrile düğün, dernek ve meclislerde kalkıp oynayarak kurtlarımızı döktüğümüz birer oyun havalarına dönüşerek eğlenceli haller almışlardır anlaşılır değil.Kim bilir? Belki, varlıklarıyla bizleri duydukça üzen, hikayelerinin utanç verici kısımlarında ise bizleri insan olmakttan belki de utandıran bu esasında birer ağıt niteliğinde ki türküleri o acılardan, o acı ve utançlardan arıtarak onları daha dayanılır, katlanılri, tahammül edilir hale getirerek bir nevi arınma törenine mi dönüştürürüz bilinmez. 

          Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı kitabında diyor ki; ''... herkes az çok bir veya birkaç insanın yüzünden kötüdür. Emin olun buna... Her düşüşün altında bir başkası vardır. Ve herkes kendinin mezarıdır.'' Hepimiz insanız sonuçta ve özde kendimizce haklı olduğumuzu düşündüğümüz ve yine kendimizce hak ettiğimize inandığımız şeyler için gerekçe ederiz yaptığımız, ettiğimiz şeyleri. İyi, kötü, doğru ya da yanlış ise bunların sonuçlarında doğar.

          İçimizde ki ölülerle vedalaşmalı ve gitmelerine izin vermeliyiz. Uzun süre onlarla yaşanmaz çünkü. İçimizde ki iyiyi, güzeli, doğruyu ve aşkı her zaman diri tutmak e bundan sonrasında başka ağıtlar yakılmaması için hiç bir şeye sahip olmaktan çok pek çok şeyin ve anın güzelliklerine dalarak onlara sahip çıkmak önemlidir. Başka güvercinler uçup gidivermesin hayatlarınızda diliyorum. Anlkaşılan bir süre daha işimiz var türkülerle ve öykülerle. Haftaya tekrar görüşmek üzere..!

YORUMLAR

  • 0 Yorum