Reklam
Reklam
Reklam
Kürşad TUNCALI

Kürşad TUNCALI

[email protected]

UYKUSUNU ARAYAN RÜYALAR

11 Nisan 2022 - 00:05

 Bazı günler vardır uyumak ve unutmak istersin her şeyi. Uyku; fırtına sonrası dinlenebileceğin güvenli bir liman gibi gelir. Uyumak ve unutmak istersin sadece dünyayı, seni yoran, üzen, sıkıntı ve strese sokan her şeyi unutmak ve geride bırakmak istersin bir süre. Bir ağrı kesicidir sanki mümkün olan en yüksek doz alıp olabildiğince ötelemek için seni üzen, canını yakan her gerçeği. 

     Çocukluğumdan beri imdadıma koşan eski bir alışkanlıktır benim de. Öyle bir dönem bu. Bahar geliyor, ruhumda bir sıkıntı, gönlüm yorgun gibi yine. Bir kırıklık, isteksizlik. Malum bir de mübarek günler. Ramazan. Lakin biraz yarım, eksik. Bu 3. Ramazan sevdiklerim eksileli beri. Son üç yıldır böyle tadı yok gibi özel ve güzel yılların ve daha az hissediyorum sanki o bildik heyecan ve coşkularını. Tevekkeli değil demek ki paylaşıldıkça çoğalması eksildiği düşünülen şeylerin. Eksik değilsen ve tüm sevdiklerin yanında, hayattaysa bölüştüğün her şey çok, her şey çok tatlı. Ailen, eşin, dostun, yakınların. 

     Ağrı, acı, hüzün daha belirginse eğer geriye kalan gidenlerden sana, bil ki hesapta birbiri ile örtüşmeyen denklemler vardır. Vicdan diyoruz sanırım buna. Vicdan; her insanın yüreğinde kurulmuş ilk mahkemedir. Her insanın hukuku önce kalbiyle başlar, zihniyle muhakeme eder ve vicdanıyla yargılar ve inanın en ağır cezaları hep insan kendine keser. Benimki öyle sizi bilmiyorum. Sevdiklerinizle daha çok vakit geçirmeliyiz. Daha çok zaman ayırmalı ve daha az kalp kırrmalı, kalplerde daha çok taht kurmalıyız ve birlikte geçirdiğimiz en kısa anın bile kıymetini sonuna kadar bilmeliyiz. Daha sonra o bir a'nı bile arıyorsunuz çünkü. 

     Daha önce yazmıştım, bazı insanların kolay yıkılmamalarının sebebi güçlü olmamaları değil, vicdanlarının rahat olmasıdır. Çünkü; onlar geriye dönüp baktıklarında yine olsa yine aynısını yaparım diyecekleri şeyler yaşamışlardır. Unutma, güçlü olanı yenebilirsin ama vicdanı rahat olanı asla. Tamamen böyle evet. Bu huzursuzluk, bu kaçış, bu teslimiyet hep içinde kalan uhdeler ve pişmanlıklardan gelen bir yük. Keşkeler, keşkeler.. 

     Artık yardıma gelmiyorsa bir zamanlar ağladığın omuzlar ve artık başını koyacağım bir omuz bulamıyorsan ağladıklarının. Soğumuyorsa içine akan sıcak, kaynar, kor gibi yaşlar. Tanıyamıyorsan aynada sessiz ve yorgun, gözleri yaşlı bu adamı. Durduramıyorsun adımlarını anıların o soğuk, ıslak kaldırımlı sokaklarında. Sayamıyorsun artık bir noktadan sonra geçen günleri. Unutuyorsun yavaş yavaş tuttuğun ellerinin sıcaklıklarını. Çocuk ellerin avuçlarına sımsıkı tutunmuş ve genelde terlemiş avuç içlerini annenin, babanın, abinin, ablanın. Sizin için kim ya da kimlerse kayıplarınız artık. 

     Büyümek uyumak ve unutmak gibidir ya hani büyüklerimizin bizi uyutmak için sürekli telkin ettikleri. Uyuman gerekir büyümen için. Uyumak ve unutmak isteğiyle sığınmayı düşündüğüm şu uyku var ya artık çocukluğumda ki o uyku değil. Çünkü bu kez uyumak ve küçülmek istiyorum bu sağır edici sessizliğinde, kör edici ışığında seher vaktinin. Uyuyup küçülmek istiyorum uykumda, uyandığımda bir düş görmek sonra çocukluğuma dönmek rüyası ile...
                                  *
"...Ne var ki uzak geçmişten geriye hiçbir şey kalmadığında insanlar öldükten, nesneler yok olduktan sonra, sadece, daha kırılgan ama daha uzun ömürlü, daha manevi, daha sürekli, daha sadık olan koku ve tat; çok daha uzun bir süre, ruhlar gibi diğer her şeyin enkazı altında hatırlanmaya, beklemeye, ummaya, neredeyse elle tutulamayan damlacıklarının üstünde eğilip bükülmeden hatıranın devasa yapısını taşımaya devam ederler..." (Marcel Proust - Kayıp Zamanın İzinde Swan'ların Tarafı)

YORUMLAR

  • 0 Yorum