Reklam
Reklam
Reklam
Kürşad TUNCALI

Kürşad TUNCALI

[email protected]

LİTOST

27 Haziran 2022 - 00:01

  Milan Kundera'nın ''Gülüşün Ve Unutuşun Kitabı'' adlı kitabında adından bahsettiği ve ortaya attığı, adını ilk kez bu şekilde duyduğumuz, bütünlüğünü korumuş ceşitlemelerinde örneklerle açıkladığı bir ruh halidir ''Litost''. Hiç bir dilde karşılığının olmadığını söyler yazar bu kitabında. İnsanın yapamadığı şeylerden dolayı hissettiği kendi kendine acıma ve bu yeteneksizliğinden dolayı kendine işkence etmesinin bir çesididir. Üzüntü ve kendini soyutlama da vardır aslında bu duygunun içinde baktığımzda. ''Litost'' buna göre bir psikiyatrik terimi olmaya mı adaydır yoksa Milan Kundera'nın kitaplarında sıkça rastladığımız üzere yine derin felsefe mi yapıyordur ve bir Felsefe terimi adayı mıdır Litost?
          Gelin hep birlikte bir yandan bu soruya bir yanıt ararken diğer yandan da bu duruma uyabilecek gündelik yaşamın içinden örnek ve çeşitlemelerle durumu daha anlaşılır ve katlanılır bir hale getirmeye çalışalım. Hüzün, acıma, pişmanlık ve özlem. Bu sözcük olmadan insan ruhunu anlamakta güçlük çektiğini söyler Milan Kundera. Çek asıllı yazarın kiatıbını eğer Çekçe'den dilimize çevriremiyorsak bu sözcüğü, eksik yaşıyoruz demektir biraz da aslında. "-Bakamayacağım" deyip parmaklarımızın arasından bakmak gibi... Kalbin düşüncelere eşlik edemediği anlarda yaşanan ritim bozukluğu gibi...  Gizli bir mutluluk da vardır sanırım bunun içinde.
          Yazar; "Başka dillere çevrilmesi olanaksız Çekce bir sözcüktür. Adamakıllı açılmış bir akordeon gibi sonsuz bir duyguyu, başka bir çok duyguların bileşimi olan bir duyguyu anlatır. Hüzün, acıma, pişmanlık ve özlem.  Sözcüğün ilk hecesi  terkedilmiş bir köpeğin sızlanmasını duyuracak biçimde uzun ve güçlü bir biçimde vurgulanır" diye tarif ediyor Litost'u. İntihar ettiğinde, buna dolaylı yoldan sebep olan müzik oğretmeninin asılacağını bildiğin için sevinmektir Litost. Kendi sefaletini aniden fark ettiğin için ortaya çıkan baş döndürücü bir ruh halidir. Kendi acizliğini görmene sebep olana acı verme, onu yaralama istegidir Litost.
          Ancak bazı hallerde, sözcüğün tam tersine çok özel, belirli ve ince bir anlam taşıdığını da belirtir, tıpkı bir bıçağın keskin yanı gibidir der. Bu sözcük olmadan insan ruhunun anlaşılabileceğini düşünmekte güçlük çekmeme karşın, bu anlamda da sözcüğün öbür dillerdeki karşılığını boşuna arıyorum diyen Kundera, bir örnek vererek devam eder kitabında anlatmaya. 
          Bir öğrenci, kız arkadaşıyla ırmakta yüzmektedir. genç kız sporcudur, öbürü ise, çok kötü yüzmektedir. Suyun altında soluk almayı bilmemekte, ağır ağır yüzmekte, başını sinirli bir biçimde suyun yüzeyinde havaya kaldırmaktadır. Genç kız oğlana fena halde aşıktır ve bu yüzden onun gibi ağır ağır yüzecek inceliği göstermektedir. Ancak, yüzmeleri sona ermek üzereyken, bir an sporcu içgüdüsüne boyun eğer ve hızlı kulaçlarla ırmağın öbür kıyısına doğru yönelir. Öğrenci daha hızlı yüzmek için çaba harcar, ama su yutar. Kendisini küçük düşmüş hisseder ve bir hınç duyar. İşte bu çok özel hüznü Litost'tan başka bir sözcükle anlatmak olanaksızdır. Hiç spor yapmadan, arkadaşsız ve annesinin gereğinden fazla şefkatli bakışları altında geçen hastalıklı çocukluğunu anımsar ve kendisinden de yaşamdan da umutsuzluk duyar. Sonra, birlikte  bir kır yolundan dönerler ama konuşmazlar. Oğlan kendisini yaralanmış ve aşağılanmış hisseder ve karşı konmaz bir dövüşme isteği duyar. "Ne oluyor sana?" diye sorar kız, oğlan da ona sitem eder; Irmağın öteki kıyısında akıntı olduğunu pekala bilmektedir, bu yüzden orada yüzmemesini, boğulma tehlikesi olduğunu ona söylemiştir ve kızın yüzüne bir tokat atar. Genç kız ağlamaya başlar, oğlan kızın yanaklarından akan yaşları görünce ona karşı yüreğinde büyük bir acıma duyar, onu kollarının arasına alır ve Litost'u birden dağılıp gider. 
          Litost, içimizdeki zavallılığın birden ortaya çıkmasından doğan acılı bir durumdur. Litost iki zamanlı bir motor gibi çalışır. Bir kaygı duygusunun yerini öc alma isteği alır. Öc almanın amacı, karşısındakinin de aynı biçimde kendi zavallılığını ortaya koymasıdır. Öc almanın gerçek nedeni hiçbir zaman açıklanamayacağından yalancı nedenler ileri sürmek gerekir. Yani Litost, asla iki yüzlülükten vazgeçemez.
          Şimdi sanıyorum ki bu yazımı buraya kadar okuyupta kendisinden bir parça bulmamış bir okurum dahi olmasın. Litost hayatımızın içinde, hayatımızın bir parçası ve hepimizin yaşamı boyunca mutlaka birden fazla kez hissettiğimiz, yaşadığımız bir gerçek. Toparlarsak eğer her gerçek kadar acılı ve hüzünlü. Şimdi en başta sorduğumuz soruya yanıt nedir peki? Litost bir psikiyatrik durum mudur yoksa felsefi bir yaklaşım mıdır? Bence her ikisi de. Ama öyle ama böyle her insanı birbirine eşit kılan bir gerçekliktir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum