Reklam
Reklam
Reklam
BÜLENT KESKİN

BÜLENT KESKİN

[email protected]

"AHMET YESEVÎ - Sadullah Siyayev "

21 Şubat 2022 - 00:22

Çocukluğunuzun geçtiği yerlerde sizden yaşça daha büyük olanların dilinden Hikmetler dört bir yana dökülseydi ve onları her duyduğunuzda ruhunuzda izleri kalıp, sedaları ise göğün maviliğine karışarak kaybolurken sizin hâliniz ne olurdu diye hiç düşündünüz mü? Bu yazıyı okuyanlar içerisinde muhakkak bunu düşünenler olacağı gibi düşünmeyenler de olabilecektir. Çocukluk çağı; insanların duydukları ve öğrendiklerinin derin izlerinin kaldığı önemli bir zaman aralığıdır. İnsan hayatının sonraki safhalarında bu çağın etkileri oldukça fazla olarak görülür.

Türkistan’da doğsaydık, Hoca Ahmet Yesevî’nin hikmetlerini birçok kişi bilseydi, onlar tarafından ezbere okunduğu bir köyde ilk çocukluk yılların(m)ız geçseydi, belki de Abdullah Siyayev gibi bizim de kulağımızda şu iki beyit çınlardı:


“Yetimi görürseniz üzmeyiniz,
Garipler gönlünü ezmeyiniz.
Yetimler bu cihanda çaresizdir,
Gariplerin işi daim müşküldür.”

İşte böyle bir yerde büyüseydiniz, eliniz bir gün kalem-kâğıt tuttuğunda; Abdullah Siyayev gibi gönül borcu duyarak Ahmet Yesevî romanını yazıverirsiniz. Bunun söylenmesi kolay olsa da yapılması oldukça zordur. Çünkü bu eserini toplamda yirmi yıla yakın bir sürede tamamlayabilmiş. Divân-ı Hikmet’i tekrar tekrar okuyup, birbirinden farklı onlarca eseri gözden geçirmek çok da kolay bir şey olmasa gerek!

Yazarın kendi ifadesinden; kitabın ilk bölümlerinin 1993 yılında “Şark Yulduzı” dergisinde yayınlandığını, aradan geçen on yılda ikinci bölümünün yazıldığını ve “Yesevî’nin Son Seferi” adıyla 2002 yılında yayınlandığını ve nihayet on yıl sonra son bölümlerinin de yazılarak “Ahmet Yesevî” adı verilerek yayınlandığını öğreniyoruz.    

Kitabı okurken bugüne kadar çok duymadığınız bilgiler karşınıza çıkıyor ki bazılarının halk arasında kulaktan kulağa geçerek yazara ulaştığı kanısına kapılıyorsunuz. Bazı yerlerde yazılan hikmetler ise okuyanlar için bir kılavuz mahiyetinde olmuş. Belgesel roman olması hasebiyle olayların geçtiği zamanlardaki devletleri, sultanları, savaşları, barışları, insanların iyi olanlarını, iyilikten uzak duranlarını da görüyor, öğreniyorsunuz. Hikmetlerin, derin anlamlarının yanında çok önemli bilgiler içerdiklerini fark ederken bunların sadece dilde kalmayıp hayatın içine yerleştiğini de görüyorsunuz. Bu da tamamen olağan bir durum ki çünkü Pîr-i Türkistanî Hoca Ahmet Yesevî, İslâm’ı kabul etmiş Türk boylarına birçok dini bilgiyi Türkçe konuşarak bu biçimde anlatmış.

Onun dostlarını, kendisine bağlı olanları, Sultan Sencer’le olan diyalogunun nasıl olduğu da satır aralarında; bazen ayrıntılarıyla bazen de daha kısa olarak belirtilmiş. İnsanın aklına şöyle bir soru geliveriyor ki o da tamamıyla normaldir; ‘hiç mi düşmanı yok?’ Muhakkak ki hem görünen, hem de yanında bile görünüyormuş olan düşmanları da var. Onların düşmanlıkları kendi nefislerinden ve buna rağmen Hoca Ahmet Yesevî ise onlara da düşman değil!

Çok fazla kişi tarafından bilinmeyen bazı hususlar da ayrıntılarına kadar açıklanarak roman kurgusu içerisinde anlatılmış. Halkın meselelerini çözmedeki akıl gücü çok güzel örneklerle betimlenmiş. Günümüzde ancak genetik bilgiyle çözülebilecek bir mevzuyu çözmesinin anlatıldığı kısım benim oldukça dikkatimi çekti. Buraya ne olduğunu yazmaktan imtina ediyorum ki sebebi; merak edip kitabı okuyacakların hevesinin kırılmamasıdır.           

Sonuç
Büyük emeklerle yazılan bu güzel belgesel romanı okurken kendinizi Türkistan coğrafyasında buluyorsunuz. Pîr-i Türkistanî Hoca Ahmet Yesevî’nin hiç kimseye muhtaç olmadan kendi elinin emeğiyle hayatını kazandığını gördüğünüzde aslında onun neler anlattığını anlamaya başlıyorsunuz. Kendi ihtiyacını emeğiyle kazanabilmenin ne denli ehemmiyetli olduğunu ve aynı zamanda topluma da örnek teşkil ettiğini fark ediyorsunuz. Pîr-i Türkistanî Hoca Ahmet Yesevî’nin gerek yaşadığı çağda, gerekse yaşadığı çağın sonrasındaki etkilerini, bunların sebeplerini ve bütün dünyaya neden yayıldığını rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Bir önemli husus da her ne kadar keramet sahibi bir evliya olsa da onun da insan olduğu vurgusu çok güzel ifade edilmiş. Onun farklı anlaşılabileceği durumlara yer verilmemesine özen gösterilmiş ki bu da bence çok iyi olmuş. Sadullah Siyayev’in bu kıymetli eserinin okunmasıyla, Pîr-i Türkistanî Hoca Ahmet Yesevî’nin daha iyi anlaşılabileceğini sağlayacağını düşünüyorum. 





 

YORUMLAR

  • 0 Yorum