İnsanın kafasında harcadığı zaman, dünyada harcadığı zamandan daha fazladır. Fazladır zira insan düşünen bir varlıktır. Düşünmek ama neyi düşünmek, neleri düşünmek. Nasıl düşünmeliyiz ki bizi bir sonraki aşamaya taşısın. İnsanın düşünmeye ayıracağı bir vakit var mıdır, varsa eğer süresi ne kadar olmalıdır. İnsan beyninde günde altı binden fazla düşünce mevcut olabilirmiş. Şimdi bu altı bin düşüncenin oluştuğu beynimiz, ilk neleri düşünüyor buna bir bakalım.
Normal insan beyninin yüzde onunu kullanıyormuş. Einstein, beyninin yüzde beşini kullanıyormuş. Buna karşılık çok aşırı düşünmek ise insanı hasta ediyormuş. Sağlıklı düşünmek, sağlıklı öğrenmek ise insan beyninin ömrünü uzatıyor, üstelikte erken bunama gibi hastalıkların önüne geçiyormuş.
Beynimiz bin üç yüz gramdır. İçine sığdırdıklarımıza ve işlevine bakılırsa, vücudumuzun küçük bir parçasını oluşturan beynimizin ne büyük görevleri var. Bir saat gibi çalışan beyin, fazla düşündüğü zaman da hastalanıyormuş. Bu duruma uzmanlar ( Düşünce Gevişi ) diyorlar. Yani geçmişi, oluru, olmazı, olmayanları, olmayacakları, keşke şöyle olsaydı diye varsayımladığımız her şey için, düşünce gevişi tanımı ne kadar manidardır bu tartışılır.
İnsan yaşam kalitesini yükseltmek için, ilk önce en sevdiği şeylerden başlamalı düşünmeye ve sonra onu uygulamaya koymalı. İnsan düşündükçe SORGULAYICI BİR YAŞAM elde eder. Bu düşünebilen bir insan için çok büyük bir nimettir. Bilmek için öğrenmek gerekir. Her ikisi içinde önce düşünmek lazım, insan düşünen bir varlıktır. Düşünceler dile döküldüğünde karşılık bulur.
“Gerçek mutluluk mal mülke sahip olmak ile değil, akıl ve erdeme sahip olmak ile mümkündür.” “Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür.” Aristoteles
İnsan düşüncesiyle diğer canlılardan farklıdır, İnsan cismi kadar yer kaplamaz, aksine düşünebildiği kadarıyla yer kaplar. Doğru düşünmek en güzel erdemdir. Peki neye göre doğru, neye göre yanlış. İnsan tek başına yaşayan bir varlık değildir, bu yüzden etrafındakiler ve toplum içinde kabul gören güzel düşüncelere sahip olmak erdemdir.
Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür... Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür... Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür... Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür... Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür... Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür... Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür...” Mahatma Ghandi
Burada düşünmek ve değerler nasıl karakterimize dönüşürü ve hatta nasıl kaderimize dönüşürü doğru okumak gerekir. Düşündüğümüz şey karakterimiz olabilir mi, hadi oldu diyelim, bu seferde değerlerimiz olur mu, değerlerimiz karakterimizi oluşturur mu, bu da oldu sayalım. Ya kaderimiz bu da kaderimize yön verir mi. Mümkün müdür, elbette mümkündür.
Var sayalım düşüncenizde bir gezgin olma isteği oluştu. Bir dünya insanısınız ve ülke ülke dolaşmak, görmek, araştırmak ve yazmak istiyorsunuz. Yani bir anlamda Seyyah oldunuz var sayalım, işte şimdi düşünceleriniz duygularınıza dönüştü. Duygular içinizde dört nala koşuyor, başka insanlara, başka kültürlere, başka dillere tanık oluyorsunuz. Kimini hayretle kimini sevinçle, kimini de hüzünle bakıyorsunuz. Bu size bir davranış biçimi olarak geri döner, sürekeli yeni yerler, yeni yüzler, yeni tanıklık edeceğiniz yerler ararsınız. Alın işte size davranışlarınızdan dolayı alışkanlık haline dönüşen bir gezgin olma hali. Bir diğer ülkelerin yaşam biçimlerini merak etme hali ile sizin ona yüklediğiniz anlam itibariyle bir değerler kümesi oluşur.
Değeriniz nedir diyelim, dünyanın dört bir yerinde insanların yaşam biçimlerini öğrenmek, kendi değerlerinizle ölçmek, gittiğiniz ülkelerin ekonomisi, savaş sonrası nasıl kendilerini topladıklarını, ölüm biçimlerini ve geçim kaynakları, örf ve adetlerini öğrenmek sizin kendi değerlerinizin de anlamına kadar inmek ne güzel şeydir. Değerlerinizi sizin karakterinizi kolayca oluşturur. Seyyahsınız, bir başka ülkeye gittiğinizde ilk nereye gitmek istiyorsanız işte o sizin değerlerinizin ilk adımlarınızı attığınız yerlerdir. Veee değerlerimizin kaderimize yön verir mi. Elbet de mümkündür. Seyyahsınız, gördükleriniz, şahit olduklarınız sizi hem değiştirir, hem dönüştürür. İnsan değişime açık bir varlıktır. Değişmeyenler zaten ‘’ Ya ölülerdir, Ya deliler.
Seyyah oldum şu alemi gezerim/ Bir dost bulamadım gün akşam oldu/ kendi efkarınca okur yazarım/ Bir dost bulamadım gün akşam oldu…Gittiğiniz yerlere götüreceğiniz türkü de benden olsun. Dünyanın öteki ucunda da olsanız, türkü dinlemekten asla vazgeçmeyiniz.
Seyyahsınız ya, Kuzey Kutbunda bir Eskimo kulübesinde sabah kahvaltısında balık yiyorsunuz diyelim. Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama benim aklıma hemen şu gelir. Eskiden, Eskimoların yiyecek stokları bittiğinde, kulübe de yaşayan en yaşlı evin büyüğü herkes uyuduktan sonra kendini kulübenin dışına bırakır ve öylece donarak ölür. Ev ahalisi ölmemek için evin büyüğünü yemek zorunda kalırlarmış. Bu onlarda gelenek haline geldiği için hiç kimse için yadırganmayacak bir durummuş. Ne kadar ilginç değil mi.
Kahvaltı da balık yerken aklıma gelen şeye bakın. Dedik ya insan düşünen bir varlık diye. Resetleyemediğimiz beynimizde düşüncelerimiz her daim mevcut işte. Dış dünyadan algıladıklarımız, düşüncelerimizi oluşturuyor. Platon’a göre ‘’Gerekçelendirilmiş doğru inanç bilgidir ’’Bilgi düşünebilen beynin ürünüdür. Bu anlamda Gettier promleminden geçtikten sonra, yani yanılma olasılığı, şans faktörü ve ya tesadüf yoksa eğer , gerekçelendirilmiş doğru inanç bilgidir. Bilginin kaynağına düşünerek varabiliriz. Zihinsel etkinlikleriniz huzurunuza vesile olsun….
YORUMLAR