Reklam
Reklam
Reklam
DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

[email protected]

YESRİB'İ MEDİNE-İ MÜNEVVERE'YE ÇEVİREN "HZ MUHAMMED."

14 Kasım 2022 - 00:02

  Mekke'den Medine'ye miladi 622 yılında hicret eden Allah Resulü ve Mü'minler;13 yıl boyunca Tevhid inancını insanlara anlatmak için mücadele etmişlerdir.Kabul etmeyen Mekkeli müşrikler,üstüne bir de her türlü eza ve cefaya maruz bırakmışlardır.Müslümanları üç yıl boyunca Mekke de bulunan, Şi'b-i Ebu Talip mahallesine tecrit etmişler, aç ve susuz bırakarak boykot kararı almışlardı.Akrabalarıyla dostlarıyla görüştürmeyip, kız alıp vermeme, ticaret yapmama v.b diğer insani davranışlara dahi müsaade etmemişlerdi. Nihayetinde Allahın emriyle hicrete izin verildi.Zor ve tehlikeli yolculuktan sonra Yesrib'e  ulaşmışlardı.Hicret ile ilgili Kur'an da pek çok ayet mevcuttur.
  Yesrib ismi, Allah, Kur'anı Kerim de Ahzab Suresi 13.Ayetinde bahseder.Yesrib;zarar vermek, karıştırmak,kötülemek, başa kakmak, bozmak gibi anlamları olan Yesrib kelimesi ile adlandıran Yahudiler ve müşrikler olmuştur.O dönemde Cahillik o kadar ileri gitmişti ki! Kabe'yi müşrikler çıplak bir şekilde tavaf ediyor, kadınlar ayaklar altında insan muamelesi görmüyordu.Haklı haksız  demeden tam bir kabile asabiyeti mevcut durumdaydı. Sonra ki yıllarda Hz Ömer,cahiliye döneminden bahsederken,"şu iki adeti hiç unutmam demiştir.'Birine güler diğerine ağlarım Bunlardan biri helvadan put yapar ona tapar sonrada acıkınca parçalar yerdik. Bu aklıma geldikçe gülüyorum.İkincisi ise kız çocuklarını diri diri toprağa gömerdik. Bu olayı hatırlayınca da çok ağlıyorum' demiştir. Hatta kızını gömerken  sakalına bulaşan toprağı temizlemeye çalışır, 'Babacığım sakalına toprak bulaşmış onu temizliyorum' dediğini ifade eder. Şaka değil.! Bunlar hakiki anlamda canlı canlı gömüyorlardı. Şu zamanda aklı başında insanların bile hafızası kabul etmeyecek insanlık dışı olaylar. Bu ve buna benzer pek çok sapkın ve insanlık dışı örf ve adetler bulunmaktaydı.Burda yazılmaya kalkılsa sayfalar yetmeyecek safsata anlayışlar bulunuyordu.Günümüzde de kadını meta ve kazanç kapısı olarak gören hayvandan da aşağı insan tipleri bulunmaktadır.
  Karanlık, cahillik ve safsatalıklarla dolu bu zihniyeti yıkan Allah Resulü, Allah'ın emriyle insanlığa, özellikle kadınlara onurlarını ve hak ve hukuklarını geri vererek bir medeniyet şehri ve devletini kurmuştur.
 Medine sokaklarını dolaşırken, Mescid-i Nebeviyye'yi hürmetle seyrederken, Kabri şeriflerini selamlarken, Hz Ebu Bekir, Hz Ömer'in kabirlerini ziyaret ederken, özellikle 'Kabrimle minberim arası cennet bahçedir' dediği ve 'minberim Kevser suyunun olduğu Havzı Kebir'in üzerindedir.'  dediği yer olan Ravza-i Mutahhara olarak bilinen bu mekan da, 'Namaz kılan cennette namaz kılmış gibidir.' diye  müjdelediği yerdir .Mü'minler olarak kendinizi cennette hissetmemeniz mümkün değildir. Yoksullar ve kimsesizler için mescidin etrafına Ashab-ı Suffe ismiyle kurduğu eğitim yuvalarını hatırlamamak mümkün değildir.Gerçek anlamda Yesrib'i nasıl Medine-i Münevvere  (aydınlanmış şehir) olarak kurduğu bu şehri insanın manevi duygularını perçinleştiriyor. İslam tarihinde  medeniyetin bu şehirden yayılarak dalga dalga bütün dünyaya nasıl yayıldığını hatırlıyor insan.
İnsanlık tarihi için oldukça yeni olan bu örnekler, toplumsallaşmanın özüne dair mükemmel  uygulamaların yapıldığı bir şehir olarak İslâm dünyasının belleğine kazınmıştır.İnsan hak ve hukukunun insanların yaşam biçimlerine saygının seçkin örneğini, Medine vesikasında görmek mümkündür. Bedir Savaşında esir düşenleri, bilmeyenlere okuma yazma öğretmek şartıyla özgürlüklerine kavuşacakları şartını koşan peygamberimiz, bu ve buna benzer mükemmel örnekler  mevcuttur. Asr-ı Saadet dönemi dediğimiz İslamın gerçek anlamda yaşayıp tatbik edildiği bu dönem yeryüzünde, adaletten tutunda paylaşıma ve hukuka kadar her konunun mükemmel yaşandığı bir dönem olmuştur. İnsanlık alemi, öyle bir döneme hasret bir yaşam sürmektedir.Herkes aynı güzelliği istiyor ama hiç kimsede yanaşmak istemiyor.Zaten insanlık Allah Resulünü anlamış olsaydı asırlardır bu akan gözyaşı ve kan değil mutluluk gözyaşları olurdu. Başta Müslümanlar olmak üzere tüm insanlık Allah'ın Resulünü anlamak istemiyor gibi gözüküyor.Tüm insanlık, ben sen mal ve mülk kavgasıyla insanlığın hayatını zindana çevirmiştir. Hz Osman'ın hilafetinin son zamanlarından itibaren Müslümanların içine düştüğü fitnenin baş göstermesiyle,ben haklıyım söylemleri, bölünmeler, ihtiraslar, savaşlar hat sayfaya ulaşmış,Bu fitne Hz Peygamberin neslini bile yok etmeye çalışmıştır. Birçok mübarek insanın canına kıymışlar ve şehit etmişlerdir. İslam dünyasındaki bu cahilce kavgaların biteceğine dair bir umutta gözükmüyor.Ancak Allah isterse her şey anlık değişebilir. Rabbimizde kullarının çalışıp, başarmasından hoşnut olacağını da unutmamak gerekir.
  Medine sokaklarında dolaşırken bu fakir;bir bulutun sürekli Peygamberimizi gölgelediği ve güneşten koruduğu için onun hatırına yapılan bulut mescidini,dört halifenin, bayram ve cuma namazlarını kıldırdıkları mescitleri görmek ayrı bir anlam katıyor. Özellikle Osmanlı Devleti, 2. Abdühamid Han zamanında İstanbul'dan Medine'ye, Hicaz Demiryolu 1 Eylül 1900 de başlayıp 1 Eylül 1908 de yaptırarak hizmete açmıştır Hizmete açılan demiryolu istasyonu ve Amberiye Cami hala müştemilatıyla hüzünlü bir şekilde yıllara direnmiş halde karşınıza çıkıveriyor.Öyle ki peygamberimiz  rahatsız olmasın diye rayların altına keçe döşemişler, ustalar inşaatı yaparken, çekiç, keser vs alıp verirken dahi özel isimlerle yani Subhanallah. Elhamdülillah gibi anlamı büyük mübarek isimleri kullanmışlardır.Bu da gösteriyor ki ecdadımız bu mübarek yerleri imar ederken dahi saygı ve hürmetten taviz vermemişlerdir.
  Medine şehrinin biraz dışına çıkınca; Kuba Mescid-i(Kur'anı Kerim'de ismi geçen Mescid),Kıbleteyn Mescid-i ve Cuma Mescid-i gibi hikayeleri olan güzel mescidlerle karşılaşırsınız. Uhud'a vardığınızda Okçular Tepesini, Peygamberimizin dişinin kırıldığı bölgeyi görmeniz sizi ayrı dünyalara, derin duygular içerisine  götürüyor. Uhud şehitliğine yöneldiğinizde, Allahın Aslanı Hz Hamza'yı, Abdullah bin Cahş'ı, Musab bin Umeyr' gibi pek çok şehit Sahabeyi, hayatını Allah'a ve İslam'a adamış yiğit şehitleri sanki karşınızda görür gibi hissediyorsunuz.Selman-ı Faris'in önerisiyle Medine'nin etrafına hendek kazarak Mekkeli müşriklerle  yapılan savaş sonunda,Allahın inayetiyle  yağmur karışımı bir kasırga,ortalığın toz duman içerisine girmesiyle, Mekkeli müşrik ordusu korkularından, geldikleri gibi dönüp gitmişlerdir. Bu savaşta da sıkıntılı bir dönem geçiren Müslümanlar, 'Ya Resulullah açım karnıma taş sardım' diyen Sahabeye kendisinin de karnına iki taş sardığını gösterdiği bir çok olayın anlatıldığı rivayetler mevcuttur. Peygamberimiz (s.a.v) ne zorluklarla mücadele ettiğini buraları görmek ve hissetmek  ve empati yapmak gerekir. Özellikle de Peygamberimizin hayatını anlatan siyer kitaplarından anlayarak okumak gerekiyor.
    Tüm bu zor ve çetin mücadeleler sonucunda, hazır olarak aldığımız, Allahın ve Resulünün  emaneti olan ve imanımızın  gereği  Kur'an ve Sünneti yaşayabiliyor muyuz ? Bu Emanetlere tam teslimiyetle sahip çıkabiliyor muyuz ?
   Allah sahip çıkma ferasetini göstermeyi ve basiret gözüyle bakmayı tüm Müslümanlara nasip eylesin dileğiyle….
 

YORUMLAR

  • 4 Yorum