Vakitsiz gelmiştin ve vakitsiz gidişin gibi. Bir serap düşü kadar bayıltan ayık bir hal vardı.
Nerede mi? Yüreğimin çöl meydanında kalabalık görünen uçsuz bucaksız tenhasında.
Gözlerime dolan kumlar döküldükçe doluyor içime ve ötelerden ismi olmayan samyeli!
Buruk bir çocuk gibi köşeye kıstırılmış yabancı korkuların sardığı ve içimde çalkalanan bütün masumluğumu avuçlarına almış rüzgar. Turuncu güneşin kavurucu sıcağına inat erimeyen buz kütlesi.
Her yerde senden bir resim aldatması kuşatıyor, hangi tarafa koşsam yine sen çıkıyor karşıma ve labirent oyununa sıkışıyorum. Hani uzatsam elimi tutacak gibiyim silüetini. İşte
hayallerin içinde kaybolduğum o korkunç oyununa katılıyorum ve uyuyorum sana.
Savurdukça savuruyorsun yeni bir çıkmaza.
Nereye kadar bu düş kırıkları? Her biri zerrelere bölünmüş toparlayamıyorum. Yine bir uykusuz uykunun en dibinde gözlerim.
Bulmaya uğraştıkça en dibinde cehennemin!
Aklıma inat gönlüm yine gel diyor. Bir düş oyununa çok belki bu defa dokunurum parmak uçlarına ve dahi yaslarım başımı omzuna, kitlenir gözlerim gözlerinin karasına. Bir çöl fırtınasında sensizlik orucuna derim bismillah...
YORUMLAR