NİSYAN'A DAİR...

BÜLENT KESKİN bkeskin42@gmail.com

Unutmak, insan belleğinin bazı hususları zihninde canlandıramaması veya hatırlayamaması halidir. Bazılarına göre de öğrenmenin tam tersi bir durumdur. Öğrenilmiş olan bir bilginin yeniden hatırlanamaması, unutmanın en kolay anlatılabilir biçimidir. Unutmanın sebepleri araştırıldığında birçok farklı noktaya varılmıştır. İnsanın unutmasının temelinde fizyolojik sebepler olabildiği gibi sahip olduğu genetik yapısının da etkili olduğunu gösteren kanıtlara da ulaşılmıştır. Organik yapının değişik etkenler sebebiyle yıpranması veya bozulması da unutmaya sebep olmaktadır. Yaşın ilerlemesine bağlı olarak beyin hücrelerinin yıpranması sonucunda oluşan bazı organik bozulmalar bu duruma örnek olarak verilebilir. Beynin yeterli miktarda kanlanamaması, dolayısıyla yeterli oksijenin ve gerekli birtakım kimyasal maddelerin hücrelere ulaşmaması, insanın yaşadığı stresli ortamlar, kaygı duymasına ve tedirgin olmasına sebep olan durumlar da unutmaya sebep olabilmektedir. Bunların yanı sıra birtakım psikolojik rahatsızlıklar da unutmanın en önemli sebepleri arasında sayılmaktadır. Bu sayılanlar bile unutmanın bir yığın farklı sebebi olduğunu ifade edebilmektedir. Tarih boyunca yazılan eserlerin bazısında ise karşımıza çok değişik sebepler çıkabilmektedir. Mesela Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname adlı eserinde çok günah işlemenin, işleri ve meşguliyeti çok ve dağınık olmanın unutmanın sebeplerinden olduğu belirtilmektedir. Yukarıda sayılan bütün sebepler aslında unutmanın birkaç önemli durum dışında insan belleğinin bir özelliği olduğu sonucunu karşımıza çıkarmaktadır. Muallim Naci’ye atfedilen “Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür.”  sözü unutmanın insan hafızasının bir özelliği olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir.
Günümüzde insanların büyük çoğunluğunun unutmak hususunda sıkıntıları olsa da kimi insanlar bu tarz sıkıntıları daha az yaşamaktadırlar. Bazı insanların hafızası o kadar kuvvetlidir ki önemsiz ayrıntıları bile en ince noktasına kadar hatırlayabilirler. Unutmanın ve unutmamanın temelinde o duruma verilen ehemmiyet önem arz etmektedir. İnsanlar farkında olduklarını veya fazlasıyla kıymet verdiklerini kolaylıkla unutmazlar. Bu herhangi bir olay olabilir, eşya olabilir, varlık veya çok değişik şeyler olabilir. Unutmamakla ilgili asıl olan nokta insanın o hususa verdiği değerin seviyesidir. Çok fazla değer verilenler en az unutulanlardır. Bu yüzden insanlar sevdiklerini kolay kolay unutamazlar. Bunun yanı sıra intikam, nefret ve kin gibi duygularına çok değer verenler de nefretlerini, kinlerini ve intikam hislerini genellikle unutamazlar.
Endülüslü İbn-i Hazm’ın dilimize “Güvercin Gerdanlığı” adıyla çevrilmiş meşhur bir kitabı vardır. Seneler önce bu kitabı ilk defa gördüğümde adının niçin bu şekilde olduğunu merak etmiştim. Okumaya başladıktan sonra bu merakım geçmiş, ifade edilenler beni derin düşüncelere sevk etmişti. Birçoğunuz bilir ki güvercinlerin boynunda ince bir halka gibi gerdanlığa benzer farklı renkte bir yapı bulunmaktadır. İşte meşhur “Güvercin Gerdanlığı” bu tüylerin oluşturduğu yapıya verilmiş isimmiş. Benim dikkatimi fazlasıyla çeken ise buna yapılan nitelemeydi. Güvercinler boyunlarındaki bu farklı renk tonundaki tüyleri isteseler bile çıkaramazlarmış. Çünkü o farklılık onların doğal yapılarındandır. Buna izafeten yapılan benzetmeyle insanların da sevgilerinin boyunlarına güvercin gerdanlığı gibi geçtiğini, unutmak isteseler bile bunun olamayacağı ifade ediliyordu. Birbirini seven insanların birbirlerini unutmamalarının, belki de unutamamalarının sebebi bu olsa gerek. Şüphesiz ki güzel bir benzetme olmuş.
Bu yazıyı, fazla uzatmadan, kavramları birbirine bulaştırmadan, değerli okuyucuların zihinlerini karıştırmadan nihayetlendirmek gerekir sanırım. İnsanların muhakkak ki unuttukları, unutmadıkları, unutamadıkları vardır. Asıl olan şudur ki her ne olursa olsun insanların büyük çoğunluğu unuttum derken bile unuttuklarını, unutmadıklarını belki de unutamadıklarını hatırlamaktadırlar. O zaman unutmak diye bir şey yok mu ki?
Soru benim, cevabı sizin olsun…