KAMİL BAYSAL

KAMİL BAYSAL

[email protected]

KENDİNİ BİLMEK – 10

19 Ağustos 2025 - 00:00

 Aslında bu başlığı “Kendini bilmemek” olarak da değiştirebilirdik. Ya da kendini bilmek istememek, kendini kandırmaya çabalamak da denilebilirdi. Çünkü yaratılış ile evrim teorilerini çeliştirenler, kafalarını kuma gömmeye devam ediyorlar. Karşı bir görüşü savunanlara da saldırmaya devam ediyorlar. Her şeyin daha mükemmele doğru gelişim gösterdiğini görmemek, her şeyin hiç değişmeden kaldığını, evrimleşmediğini söylemek ne derece tutarlıdır. Son beş yıl içinde küresel olarak yaşanan covit-19 olayı bile mutasyon denilen şeyi ortaya sermiştir. İki yıl içinde corona virüs 10’ un üzerinde mutasyon geçirmiştir
.
         Dedim ki; “En az 12 adet insan türünden söz ediliyor.” Evrim ve yaratılış Konferansını sunan profesör cevap verdi: “Onlar insan değildi, insan ayrıca yaratıldı” Doğal olarak profesör de çekiniyordu konuşurken. Nitekim muhasebecilik yaptığını söyleyen lise mezunu bir bey, profesörün modern tarzdaki yaklaşımlarından bile rahatsız olmuş ve ayağa kalkarak müdahale etmişti. “Bazı şeyleri de bizden öğreneceksiniz!” bile demişti.

        “İnsan ne zaman yaratıldı?” diye sorarsanız, bu soruya eskiden 5.000 yıl dolayında bir cevap verilirdi. Yeni keşifler yapıldıkça, örneğin; Göbekli tepe keşfedildikten sonra 12.000 yıl, hatta tedbir olsun diye on beş bin yıl cevapları verilmeye başlandı. Genelde bütün dini inanışlar yer yüzündeki insan neslinin Adem ile Havva dan başladığı konusunda uzlaşmaktadırlar. Peki insanın ne zaman yaratıldığı daha doğrusu Adem ile Havva’nın dünyaya ne zaman gönderildikleri (Ki daha önce dünyada insan olmadığı anlaşılıyor), tarih olarak, hangi metinde yazılı? Net bir tarih yoktur. Peki Adem ile Havva’dan nasıl türedik? Her halde çocukları birbiri ile evlendiler ve çoğaldılar. Ama bu yönde sorulan bir soruya da profesör;  karşı çıkarak, “Adem ile Havva yı yaratan Allah başkalarını yaratamaz mı, neden kardeşler bir biri ile evlensin. Başka insanlar da vardı” diye bir açıklama getirdi. Tadmin edici miydi? Hayır değildi.

         Oysa dini zorlamalar dışında yaklaşan bilim insanları konuya biraz daha farklı yaklaşmaktadırlar. “Avrupa ve Batı Asya’daki insanlar, çoğunlukla “Neandertaller” olarak adlandırılan Homo Neandertalensis’e evrildiler. (…) Asya’nın daha doğu bölgeleriyse, “Dik Adam” anlamına gelen Homo Erectus tarafından mesken tutulmuştu. Bu tür bu bölgede, iki milyon yıla yakın bir süre hayatta kalarak, şu ana kadarki en dirençli insan türü oldu. (…) Endonezya’daki Java adasında “Solo Vadisi İnsanı” anlamına gelen Homo Soloensis yaşamaktaydı. Diğer bir Endonezya adası Flores de arkaik insanlar bir cüceleşme süreci geçirdi. (…) Flores insanı nesiller boyunca cüceye dönüştüler. Bilim insanları tarafından Homo Florensis olarak bilinen bu kendine mahsus tür, ancak bir metre boya ulaşabiliyor ve 25 kg. dan daha ağır olamıyordu. (…) (Sibirya’daki Denisova mağarasında bulunan bir parmak fosili nedeniyle) genetik analiz, parmağın daha önce bilinmeyen bir insan türüne ait olduğunu kanıtladı ve bu türe de Homo Denisova adı verildi. Kim bilir daha kaç tane kayıp akrabamız, diğer mağaralarda, adalarda ve farklı iklimlerde keşfedilmeyi bekliyor. Bu insanlar Asya da ve Avrupa da evrim geçirirken, Doğu Afrika’daki evrim de durmadı. İnsanlığın beşiği; “Rudolf Gölü İnsanı” anlamına gelen Homo Rudolfensis, “Çalışkan İnsan” anlamına gelen Homo Ergaster ve hiç de alçakgönüllü davranmayarak “Zeki İnsan” adını verdiğimiz Homo Sapiens gibi pek çok türe ev sahipliği yapmaya devam etti. (…) Bu türlerin hepsi Homo cinsine mensuptu. Hepsi insandı.” (Yuval Noah Harari, “Hayvanlardan Tanrılara SAPİENS” 57. Basım, Kollektif Kitap.s.22-23)  Bu kitaba göre: 70.000 yıl önce: Bilişsel devrim. Kurgusal dilin ortaya çıkışı. Tarihin başlangıcı. Sapiens’in Afrikada yayılması süreçleri yaşanmıştır.

         Rupi Kaur, “Bu beden Benim Evim” adlı kitabında kendini bilmekle ilgili çok güzel noktalara temas ediyor. Rupi Kaur’a sormak isterdim:

 “Tamam anladık o beden senin evin. ama sen kimsin?”
“Rupi Kaur’um”

“Peki Rupi Kaur kim?”

        Yine kendisi cevaplıyor: “Bizi biz yapan, başımızdan geçenlerdir.” (Rupi Kaur, “Bu Beden Benin Evim”, Pegasus Yayınları, Çev:Gizem Aldoğan.s.44)  

         Yani bedeni kullanan, bedenden ayrı, başka bir şey var. Ben denilen şey o olsa gerek. Beden ise onun kutsalı. İzni dışında kimsenin dokunmasına müsaade edilmeyecek bir varlık.    

           Mark Miodownik ise bedenin dışındakinden yani içimizdekinden söz ediyor: “Oysa bizi insan yapan, yalnızca (sentetik olsun olmasın) vücudumuzun fiziksel bir madde oluşu değildir. Bizim içimizde maddi olmayan bir dünya vardır. Zihinlerimizin, duygularımızın, algılarımızın dünyası.” (Mark Miodownik, “Eşya’nın Tabiatı”, Çeviri: Selen Ak, Domingo Yayınları, s.254)

          Sanıyorum buna bilinç diyoruz. İnsanın beyin gelişimi ve buna da doğrudan bağlı konuşma ve dil  gelişimi bilinç olayını daha da öne çıkarmıştır. Gerçekten de beyin gelişimi ve buna bağlı olarak muhakeme yapma, konuşma, çizme, okuma, yazma gibi yetenekleri görmezden gelir isek, diğer hayvanlardan bir farkımızın olmadığını görürüz.

          Düşünme, hayal kurma, muhakeme yapma, yeteneği gelişmemiş bir hayvan örneğin bir inek ya da bir böcek veya bir kuş için tanrı ve öbür dünya diye bir şeyden söz edilemez.
      “Daha önce pek çok hayvan ve insan türü “ Dikkat et bir aslan” diye uyarı
gönderebiliyordu, ama bilişsel devrim sayesinde Homo Sapiens,  “Arslan kabilemizin koruyucu ruhudur” deme becerisini kazandı. (…) sadece Homo Sapiens: in var olmayan şeyler hakkında konuşabildiği iddiası, herkesçe kabul edilebilecek bir önerme. Bir maymunu ölümden sonra gideceği maymun cennetindeki sınırsız muzla kandırarak, elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz.” (Yuval Noah Harari, a.g.e. s.39)

          “2001 yılında Fox2P adlı bir gendeki, insanlara has küçük bir varyasyonun, dilin gelişiminde son derece önemli bir rol oynadığı öne sürüldü. Bu yeni varyantın, 200.000 yıldan kısa bir süre içinde, hızla bütün insan nüfusu içinde yayıldığı anlaşılıyor.” (Caspar Henderson, “Hayal Bile Edemeyeceğimiz Varlıklar Kitabı”, Metis Yayınları, Çeviri:Deniz Keskin, s.209) Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi; dünya da yedi bin dolayında farklı dil gelişmiştir. Dil bile değişip gelişmekte, evrimleşmektedir.

       ‘’Bilinç sıra dışıdır, gizemlidir ve maddi değildir. O, makindeki hayalettir. Bilinç, şifresini henüz çözemediğimiz, oldukça yetenekli bir yazılımdır.” (Marian Stamp Dawkins, “Hayvanlar Ne İster”, Alfa Basım Yayım Dağıtım, Çeviren: Çağatay Tarhan, s.71)

         Onuncusunu yazdığımız “kendini bilmek” başlıklı yazı dizisini her defasında bitirip, insan ilişkileri, aile ilişkileri, kişisel gelişim gibi konulara geçmeyi düşünüyorum, ama her defasında, söylenmesi gereken daha çok şeylerin olduğu fikrine varıyorum. Gelecek yazıda yine kendini bilmek konusunda buluşmak üzere hoşça kalın güzelliklerle kalın.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum