KAMİL BAYSAL

KAMİL BAYSAL

[email protected]

GÜNCEL SORUNLAR – 5

22 Temmuz 2025 - 00:00

         Geçen yazılarımda Alzheimer hastalığı, hasta yakınları ve yapılabilecek çalışmalar hakkında notlar paylaştım. Bu gün de Alzheimer hastalarıyla yaşadığım anılarımdan seçkiler sunmak istiyorum. Hepsi de değişik düşünce tutum ve davranışlar. Amacım; yakınınızdaki hastalarla iletişimlerinize yardımcı olmaktır.
       Çoğumuzun agresif davranışlarla hafızamızda yer eden alzheimer’li hastaların hepsi aynı özellikleri göstermezler. Bazıları ile sohbet etmek bile çok güzel olabilir. Bu huzurevinden bazı örnekler vermek istiyorum.
        Benden çok yaşlı bir emekli kadın öğretmen yaşlımız vardı. Cumhuriyet kadını, çok çalışkan örnek denilebilecek bir memuriyet hayatından sonra emekli olmuş ve hiç evlenmemişti.  Beni ilk gördüğü günden itibaren bana karşı tavır almıştı. Beni çok sevdiği belli ama hayal kırıklığına uğramış, kırılmış, küsmüş, şöyle adam gibi bir özür dilememi bekleyen tavırlar sergiliyordu.. İlk kez orada karşılaşmış olmamıza rağmen, benimle olumsuz anıları olduğu anlaşılıyordu.  Bir taraftan sanki bana karşı şefkatli olma isteği vardı, ama geçmişte çok kırıldığı anıları aklına geldikçe tepki veriyordu. Anlattığına göre ki bunu sıklıkla ziyaretine gelen emekli amiral kardeşine ve diğer aile yakınlarına da anlatıyordu;
        Beni göstererek “İşte bu o adam!” diyordu. “Beni aç bırakan, bana bir dilim ekmek bile vermeyen zalim adam bu”
        Kardeşi onun böylesi bir olayı hiç yaşamadığını söylemesine rağmen, yaşlımızın beyin örüntüsü böyle sahte bir anı üretmişti. Diğer yaşlılara da benimle ilgili sırlarını anlatmaktan geri durmuyordu. Bazen yaşlıları toplayıp saz çalıyor onlarla birlikte türküler söylüyordum. Onların döneminde meşhur olan türküler; örneğin; yeşil ördek gibi daldım göllere diyorduk. Hayranlıkla dinler sitemine devam ederdi:
“Heee, Sonra da bir dilim ekmek bile verme!”
       Konya huzurevi müdürü olduğum dönemde bir Pazar günü, ailemle birlikte Meram tarafına gezintiye çıktık. Dönüşte bizimkilere; “Huzurevine de şöyle bir uğrayalım, her şey yolunda mı bir bakalım” dedim. Huzurevini bahçesinde keyifle oturan bir yaşlımız, uzaktan  çoluk çocuk geldiğimizi görünce bizi tanıyamadan, kendisini yerlere atıp, sanki denizde yüzer gibi sürünerek ilerlemeye başladı. Bir yandan da acizleniyordu: 
“İlaç vermiyorlar, hap vermiyorlar. Bari şu ağaçtan bir kaysı koparıp verin diyoruz onu da vermiyorlar. Verseniz eliniz mi kopar vb” Yanına yaklaşıp,
“Hayırdır M… amca” dediğimde beni tanıdı ve hiçbir şey olmamış gibi, toparlanıp oturdu yerine.
        Gelenler biz değil de halktan insanlar olsaydı neler düşünürlerdi. Mutlaka huzurevi müdürünün ne kadar değersiz, personellerin acımasız, zalim insanlar olduğu hükmünü verirler hatta küfrederlerdi diye düşünüyorum. Evet demans hastaları iftira atabilirler, duygu sömürüsü yapabilirler, her türlü yalanı söyleyebilirler. Çünkü sonucunda birilerinin zarar göreceğini düşünemezler
       Emekli bir laborant ablamız vardı. Seksen beş yaşına rağmen sağlıklı ve dinç görünüyordu. İçeride durmak ona göre değildi. Kaybedilecek zamanı yoktu. Çıkmalı ve dolaşmalıydı. Ancak yüz metre gittikten sonra dönüş yolunu bulamazdı. Kendisinin de Alzheimer’li olduğunu bilmez, çevresindeki diğer Alzheimer’lilere acırdı. “Allah kimsenin aklını başından almasın” diye dua ederdi. Saat 14 de “Öğle yemeğinde neler yediniz?” diye sorsanız hatırlamaz ancak çocukluğunda yazdığı iki şiirini ezbere okurdu. Bu şiirlerin okunmasından da mutlu olurdu. Bu şiirler ona yaklaşmanın doğru yönüydü. Yani tutamak noktasıydı. O şiirleri defalarca okuttuğumdan ben de ezberlemiştim. 
“Bir gün kırda gezerken
Gördüm bir kuş yuvası
Dedim, alsam mı kuşu, bozsam mı yuvasını
Hemen aklıma geldi, annemin dedikleri 
Annem hep derdi bana…”
      Ara sıra agresifleştiğinde, ben hemen bu şiiri okumaya başlardım ve kızdığı konuyu unutup, şiir okumaya yardım ederdi. 
        Bir emekli profesör, normal davranışlar göstermesine rağmen, beni bir köşeye çağırıp gizliden bir sırrını paylaşmak istemişti. Bankanın birinde yüklü miktarda parası olduğunu ancak bir türlü alamadıklarını, birlikte gidip almamızı ve bölüşmemizi istiyordu. 
       “Ben bu konuyu bir araştırayım, sana yardımcı olurum” dediğimde; 
       “Sakın ha bu konu çok gizli kimseye söylenmemeli, yalnızca ikimiz bileceğiz. Ansızın gidip bankadan çekip bölüşeceğiz” diyordu. 
        Ziyarete gelen oğlu ise “Külliyen yalan, böyle bir şey yok” diyordu. 
        Hastamızın belki de Alzheimer hastalığı ile mücadele için, sık sık tekrarladığı bir dizi cümle vardı. Agresifleştiği zamanlarda onu kontrol etmenin yolu da bu tekerleme gibi söz dizisini sesli olarak başlatmaktı. “Git görmezsen …” dediğinizde bütün derdini unutur cümlenin devamını getirir, “söyle gelsin …”.
      “Git, görmezsen söyle, gelsin. Gittim, görmedim, söyledim, gelecek. Hani ya gelmedi. Gelmiştir ki gelmedi. Gelmeseydi, gelirdi.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum