DİLEK ÜLVAN

DİLEK ÜLVAN

[email protected]

BEYŞEHİR'İN MAVİ YARASI

05 Mayıs 2025 - 00:00

 

En kıymetli anılarımın öznesidir Beyşehir Gölü… Çocukluğumun her karesinde o masmavi gözlerinin izi var… O gözler kapanmak üzere artık; Türkiye’ nin en büyük tatlı su gölü yok olmak üzere…

Küresel ısınma, kuraklık, yer altı sularının çekilmesi gibi etkenler, Beyşehir Gölü’nün can çekişmesine neden olan, ancak bireysel ya da yerel ölçekte doğrudan müdahale edemeyeceğimiz, kontrolümüz dışındaki etkenlerdir.

Bu yazımda kontrolümüz dahilinde olan, bireysel ya da yerel ölçekte müdahale edebileceğimiz -etmemiz gereken (!)- konulardan, alınmakta geç kalınmış kararlardan, günü kurtarmak adına yapılan yanlışlardan bahsedeceğim.

Beyşehir Gölü’nün ekolojik dengesini tehdit eden en kritik unsurların başında su kotu uygulamaları gelmektedir. Göl su seviyesi, yıllarca tarımsal sulama ihtiyaçlarına göre belirlenmiş, gölün doğal yaşam döngüsü, biyoçeşitliliği ve ekosistemi göz ardı edilmiştir.

Belediye başkanımız Sayın Adil BAYINDIR, konuya ilişkin basın açıklamasında; Beyşehir Gölü’nün kendini toplaması için bu yıl kot seviyenin altında asla su verilmeyeceğini belirtmiş, bu konuda kararlılıkla hareket edeceklerini özellikle vurgulamıştır.

Ektikleri domates, pancar, mısır gibi mahsullerden umdukları verimi alamayacakları endişesine kapılan toprak sahipleri –her yıl olduğu gibi bu yıl da- Ankara’daki ağabeylerini harekete geçireceklerdir mutlaka. O malum gün geldiğinde sayın başkanımızın aldığı kararın arkasında duracağını, sözünü tutacağını umuyorum.

Beyşehir Gölü sadece belediye başkanının ilgilenmesi gereken bir konu değil elbette. Yerel ölçeğin ötesinde bir sorumluluk…Gölün korunmasında Tarım Orman, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği, Kültür ve Turizm Bakanlıkları ile DSİ, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlükleri gibi kurumların birbirleriyle koordineli çalışmaları, soruna bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmaları, gerekli önlemleri alarak kararlılıkla hayata geçirmeleri gerekmektedir.

Geçici çözüm uygulamalarından vazgeçilmeli, denetim zaafiyetlerine yer verilmemelidir.

Çocukluğumdaki Beyşehir Gölü ile şimdiki Beyşehir Gölü arasında çok belirgin bir fark var maalesef. Kilometrelerce uzanan kumsalları vardı benim gölümün, metrelerce derinlikte bile tabanı görebileceğimiz kadar berraktı suyu, mavinin en güzel tonları raks ederdi aheste dalgalarında, balıklarla birlikte yüzerdik, ara sıra uysal su yılanları eşlik ederdi kulaçlarımıza..

Şimdi; berraklığını yitirmiş solgun sularını, kıyı boyu uzanan sivrisinek yuvası bataklıklarını gördükçe içim yanıyor.

Yöre halkının gök balık, sıraz, yaprak civcini isimleriyle andığı balık türlerinin nesillerinin tükenişine tanıklık etmek kahrediyor beni.

………………………………………

Evet, Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü yok olmak üzere…

Bir kaç milletvekili, çevreye ve doğaya duyarlı bazı sivil toplum kuruluşları ve bilinçli bir azınlık dışında kimsenin umurunda olmayan bu sorun, çıkar hesaplarına ve oy kaygılarına kurban edilmemesi gereken hayati bir meseledir.

Bu soruna duyarsız kalmanın, doğaya ve gelecek nesillere yapılacak çok büyük bir ihanet olacağı gerçeği unutulmamalıdır.

YORUMLAR

  • 0 Yorum