Sığdıramayınca içi daralmış ruhumu şiirlere
Gidip bir bulutun denize yağmasına dalarım seyire
Dalga boyu hırçınlığım sicim gibi inince solgun yüzüme
Kendini dövüp duran bir kıyı olurum çırpınmam nafile
Ne zaman diner bilmem bu içimdeki fırtınanın gümbürtüsü
Yosun tutan taşların o hüzünlü gurbet türküsü
Çarşaf gibi mavi denizin üstünde huysuz martıların süzülüşü
Dip dalganın kendi içinde kendini dövüp saçını başını yoluşu
Siyah beyaz filmin makarası koptu en inceldiği yerden
‘’Sevgi neydi’’ derken ,emeği gözden çıkardık dünden
Geriye bir deri bir kemik ruhsuz bir beden kaldı benden
Ruhuma toprak atan küreğin sapındaki el de benden
Bayram sabahında şeker verilmeyen çocuk kadar kırgın
Sevinçleri ödünç alınmış yetimim, kendime bile dargın
Kaç sökük diker bu el, yırtık uçurtmam rüzgara sürgün
İğneyi ilk önce kendime batırıyorum hep ,kanıyor yüreğim yorgun
Gördün mü, bir dağ yıkıldı gümbür gümbür içimde
Bir ay patlattı kendini alevden ateş topu gökyüzünde
Dünün bana bıraktığı kuşsuz gökte deniz boşluğu suskusunda
Düşlerimi döktü mevsim dişlerimi döker gibi ağzımda
Aşkın çocuğuyum ,sığdırmayın beni biçilmiş kalıplara
Dardı, boldu, kısaydı, uzundu kesin çıkartırım bir arıza
Şehire sığmam, şiire sığmam, yere sığmam, göğe sığmam
Kim bilir toprak da güneye bakan bir karınca yuvasında uyur kalırım
Şiirlerimin azık ve rızık yuvasının kıyısında.......
YORUMLAR