1967 Rousseau ve Valery ortaklaşa yazmış olduğu bu cümlelerin açılımı çok yönlü bir açıklama istiyor.Şöyle ki , hem yiyecek açısından, hem siyaset açısından hem de kültür bağlamı açısından ele alındığında, cümleler tam anlamını kazanır.
Beslenme açısından Aslan et ile beslenen bir hayvandır ve ormanların kralıdır. Koyun sözü de buradan gelmektedir. Aslan ne ile besleniyorsa, neyi avlıyorsa ondan oluşur. Kas gücü, ömrü, sağlığı, direnci gibi birbirini besleyen besin zincirinden oluşur . Aslanın ormanlar kralı oluşu ve güçlü oluşu, onun besin zincirinden meydana gelir.
Siyasi bakımdan ele alacak olursak. Bir siyasetçi, belli bir mevkiye gelinceye kadar veya geldikten sonra neleri göze aldı, nelerden vazgeçti, neler yaptı ve neler yapacak ona bakmak lazım. Siyaset insan için bir rütbedir, bunu yetişmiş olduğu toplum ve kendi hazırlar. Aynı zaman da siyaset bir güç gerektirir ki işte bunun için de siyaset adına neler yaptığı ve siyasetçiyi esas güçlü olan nedir ona bakmak gerekir. Hem dış siyaset hem iç siyaset adına yaptırımlar, halkın refahı adına neler yaptıkları veya yapmadıkları hepsi bu tanımın içine girer.
Siyasetçinin sindiremediği veya sindirdiği şeyler olmaz mı elbette olur, olmalıdır da. Siyaset de koltuk, rütbe gelip geçicidir, diğer bir anlamda görev de diyebiliriz. Bir siyasetçi görevinde başarılı olamıyorsa, yani sindiremiyorsa, o koltuğu bırakmalıdır ya da o koltuğun hakkını vermelidir. Bu onurlu bir duruştur.
Şimdi en önemli konumuz ve esas sözlerin geçtiği yer olan kültür. Özne kendini var etmek ister, bunun içinde bilmek ve öğrenmek ister. Özne kendini inşa ederken ötekini yok saymaz. İnsan öyle hemen aramakla ne kendini ne özünü bulamaz. Belki bir ömür bile sürebilir insanın anlam arayışı.
İşte bu arayış esnasında insan kendi kültürünü ve diğer kültürleri merak eder tanımak, bilmek ister. Teknolojinin bu denli ilerlediği bir çağda, bir tıkla isteği ülkeye ve onların kültürüne ulaşabilir. Bu merak ve arayış aslında ilk önce insanın kendi kültüründen başlamalı ki, mukayese yapabilsin. Kendi öz varlığını, kültürünü, örf ve adetlerini bilmeden yöneldiği her şey askıda kalacaktır. Zira insan herşeyi kıyasla öğrenir. Kendi kültürünü bilmeden yöneldiği her şey karşılıksız kalır.
Hepimiz öğrenmek için okuyoruz, araştırıyoruz, merak ediyoruz. Her ulusun kendi kültürü vardır, buna saygı duymak gerekir. Bura da sorun olan hiçbir şey yok, fakat kendi kültürünü bırakıp başka kültürleri içine sindirmeye çalışanlar için söylenmiş bir sözdür işte bu söz . ‘’Aslan yediği ve sindirdiği koyunlardan oluşur’’ Evet her şeyi öğrenmek ve bilmek isteyen insan için sınır yok, bu insanı donanımlı kılar, kültür değerini artırır. Yaşadığı dünyanın nasıl bir dünya olduğunun farkında olur. Neden savaşlar oluyor, neden edebiyat geriledi, şiir sanatın neresinde duruyor, dergiler neden eskisi gibi rağbet görmüyor, neden gazeteler artık eskisi gibi okunmuyor. Dünya edebiyatının en iyi örnekleri nelerdir. İlim ve bilim adına olduğu kadar, sanat adına da neler olup bittiğini bilmek insanın en doğal hakkıdır.
İnsan bu çağda bu donanımdan geçerken tüm öğrendiklerine karşı bir çay süzeği gibi olmalı. Süzekten geçirmeden, her öğrendiğini içine boşaltırsa işte bu olmaz. Çay süzeği çayın posasını aldığı gibi dışardan, içerden her ne öğrendiysek, onu sindirmek adına ya çay gibi posasını süzeceğiz, ya da un gibi elekten eleyeceğiz. Elimizde kalan öteki yok saymadan kendini var etmektir.
İşte tam da bu anlamda, yediğimiz koyunlar ,sindirdiklerimizin bize kazanımı bize kültür olarak geri dönsün ama ya elekten geçmeli, ya süzekten geçmeli...Sen neyi öğrendiysen, neye yöneldiysen o kişi olursun. Her şeyi öğren bil ama süzekten geçirmeyi unutma.
Kısacası kendi öz kimliğini bilmeden olmaz.....


YORUMLAR