DOĞAN ARISOY

DOĞAN ARISOY

[email protected]

KONYA NEDEN HEP SELÇUKLU'NUN BAŞKENTİ OLMUŞTUR ?

24 Kasım 2025 - 23:05


Tarihte bazı şehirler vardır ki, kaderleri sadece kendilerine ait değildir; bir milletin, bir medeniyetin, bir çağın nabzını tutarlar. Konya da işte böyle şehirlerden biridir. Selçuklunun başkenti oluşu bir tesadüfün değil, derin bir stratejinin, ince bir aklın ve uzun bir tarihin sonucudur.

Peki, neden hep Konya?

Neden Selçuklu haritasında bu kadim şehir, merkez olarak seçilmiştir?
Bunu anlamak için hem coğrafyanın pusulasına hem de tarihin hafızasına bakmak gerekir.
Anadolu’nun Denge Noktası, Konya Ovası, Anadolu’nun tam ortasında, adeta kıtanın nabzı gibi duran bir düzlük…

Selçuklular için merkez arayışı, önce savunma açısından güvenli, sonra da yönetim açısından ulaşılabilir bir yer bulmayı gerektiriyordu. Konya, bu iki şartı da fazlasıyla karşılıyordu.

Batıdan Bizans saldırılarına karşı bir tampon bölgeydi; doğudan gelen Türkmen akınlarını organizesi ise tam burada mümkün oluyordu. Ne sınırın en önünde, ne de en gerisinde… Hep tam kararında.

İklim, Bereket ve Yaşanabilirlik

Konya, sert iklim bölgelerinin tam dışında; ne doğudaki zorlu kışlar, ne de batıdaki nemli havalar…

Ayrıca çevresindeki geniş tarım arazileri, o dönemin ordularının en büyük ihtiyacı olan yiyecek ve hayvan tedarikini kolaylaştırıyordu. Başkent dediğin, ayakta durabilmeli; Konya durdu, besledi, büyüttü.

Ticaret Yollarının kavşağında olması, Konya, Selçuklu döneminde sadece askerî bir merkez değildi; aynı zamanda bir ticaret damarıydı. Doğudan İpek Yolu’nu, batıdan Akdeniz limanlarını bağlıyordu. Kervansaraylar, hanlar, ticaret yolları… Hepsinin düğümü Konya’da atılıyordu. Ekonomiyi tutan şehir, devleti de tutuyordu.

Siyasi İstikrar, güçlü bir sığınak, Selçukluların sık sık karşı karşıya kaldığı iç çekişmeler, isyanlar ve taht kavgaları, güvenilir bir başkenti zorunlu kılıyordu. Konya’nın geniş ovaya hâkim yapısı, dış saldırılara karşı kolay savunulabilir bir kale etkisi yaratıyordu.
Sadece bir şehir değil, gerektiğinde sığınak olabilecek bir merkezdi.

Ruhun Başkenti, Maneviyat ve Kültür, bir başkent sadece saraylardan, divanlardan ibaret değildir; ruhu da olmalıdır. Konya, medreseleri, alimleri, sûfîleri, bilhassa Mevlânâ ve irfan geleneğiyle Selçuklu’nun kalbine bir ritim kattı. Bu şehir, savaşın gürültüsünü ilmin ve hikmetin sessizliğiyle dengeledi. Devletin aklı yönetimde, gönlü ise Konya’da atıyordu.
Bu bir tesadüf değil, bir tercih Selçuklu'nun Konya’yı başkent seçmesi bir zorunluluk değildi; bir tercihti.

Ama bu tercih, coğrafyanın, siyasetin, kültürün ve maneviyatın ortak aklının bir sonucuydu.
Konya; savaşın ortasında bir barış adası, siyasetin ortasında bir denge merkezi, ticaretin orta yolunda bir durak, ruhun ortasında bir sığınaktı.

Devlet büyüdükçe Konya büyüdü, Konya büyüdükçe devlet ayakta kaldı.
Belki de bu yüzden Selçuklu haritaları değişti, savaşların yönü değişti, sultanların tahtları değişti…Ama başkent, hep Konya olarak kaldı.

Bundan dolayı, Osmanlılar Konya’ya “Darü’l-Mülk” derlerdi. Yani “devletin gönül başkenti, mülkün evi, sultanın merkezi” anlamına gelir ve Konya’nın Selçukludan devraldığı o manevi başkentlik mirasını anlatmaktadır.

YORUMLAR

  • 0 Yorum