Aralık ayının soğuğu, Konya ovasının üzerinde ince bir tül gibi dururken şehrin her köşesinde fark edilen bir hazırlık vardır. Sanki sokaklar usulcadır; rüzgâr bile gürültü yapmadan eser. Yaklaştıkça yaklaşan bir gece vardır çünkü…
Şeb-i Arûs…
Mevlâna’nın Hak’ka kavuşma gecesi…Dünyanın dört bir yanından gönül yolcularının Konya’ya akın ettiği o mübarek zaman…
Konya, yılın başka hiçbir gününde böyle kokmaz. Hava, sanki gülsuyu ile toprak arasında bir yerde gezinir. Sokak lambalarının sarı ışıkları bile farklı yanar; Mevlâna Meydanı’na doğru yürürken insan adımlarının ritmi bile yavaşlar. Bu şehir, 17 Aralık’a yaklaştığında sessiz bir zikre durur.
Her adımda bir dua, her köşede bir bekleyiş Konya’da yaşayanların dilinde tek bir cümle dolaşır bu günlerde:“Hazırlık vakti geldi…”Çarşı esnafı dükkânın önünü temizlerken bile farklı bir özen gösterir.Camilerin avlusunda görevli gençler halıları silkelerken sanki kalplerimizi de tozdan arındırıyorlarmış gibidir.Kimi ev hanımları çocuklarına Mesnevi’den bölümler okur, kimi yaşlılar kapı önünde oturup uzaklara dalar:“Mevlâna gelir şimdi…Şehir bir başka güzel olur bugünlerde.”
Mevlâna Meydanı’nda Bir Sessizlik Meydanın ortasına vardığınızda sizi karşılayan şey kalabalık değil, bir huzurdur. Sessizlik bile ses verir bu günlerde. Kimse acele etmez, kimse bağırmaz, kimse bir yere yetişmeye çalışmaz. Bir şehrin kalbi ancak bu kadar dingin atabilir.
Sema gösterilerinin yapılacağı alan hazırlanırken semazenlerin ayak sesleri duyulur.
O beyaz semazenlerin hareketi, bir dönüşün, bir arayışın, bir kavuşmanın sembolüdür.
Her prova,
17 Aralık gecesinin bir adım daha yaklaştığını fısıldar.
Dünyanın her yerinden konuklar Konya’ya yabancı bir dil bu günlerde hiç yabancı gelmez.
Endonezya’dan, Pakistan’dan, Bosna’dan, Amerika’dan, İran’dan insanlar gelir.
Sema gösterisi başlamadan önce aynı sofrada oturur, aynı çayı içer, aynı duayı ederler.
Kimse kimsenin milletini, dilini, düşüncesini sormaz. Çünkü Şeb-i Arûs’un ikliminde tek kimlik vardır:Kalp…
Yolların, Meydanların ve Gönüllerin Hazırlığı Şehrin belediyesi meydanları süslerken, camilerde kandiller yakılır. Ama asıl hazırlık kalplerdedir. Birçoğu içinden şöyle geçirir:
“Bu yıl daha iyi bir kul olayım.”“Bir kırık gönül bıraktıysam, onarmak nasip olur mu?”
“Mevlâna’nın dediği gibi hoş görmeyi başarabilir miyim?”
Konya, bu soruların yankılandığı bir ruh şehrine dönüşür.
Ve Gece Yaklaşıyor…17 Aralık yaklaşırken şehirdeki her nefes, aynı yere akar:
Mevlâna’nın huzuruna…Gecenin kapıları açıldığında, semazenlerin avuç içi göğe dönük olarak yükselen kolları duanın sessiz hâlidir aslında. Bu gece, Mevlâna’nın düğün gecesi…Hak’ka kavuşmanın bayramı…
Bir ruhun sonsuzluğa yürüdüğü anın şahitliğidir. Konya, bu gecenin yükünü değil,
huzurunu taşır.
Konya’nın Sessiz Yakarışı Şeb-i Arûs’a hazırlanmak, bir şehri hazırlamaktan çok daha fazlasıdır. Bu, gönlü hazırlamaktır… Sabrı, affı, sevgiyi yeniden hatırlamaktır. Belki de her hazırlığın özü şu cümlede saklıdır:
“Gel, ne olursan ol yine gel…”
Konya, bu çağrının sahibi değildir; ama bu çağrıyı taşıyan en sessiz, en mütevazı şehirdir.
Ve 17 Aralık gecesi geldiğinde, şehir şöyle der:
“Hoş geldin ya Mevlâna…
Bu gece senin gecen, bu şehir senin şehrin…”

YORUMLAR