DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

[email protected]

TERCÜMANÜ'L KUR'AN:ABDULLAH İBN-İ ABBAS.

08 Aralık 2025 - 23:37


Abdullah İbn-i Abbas; hicretten üç yıl kadar önce, Müslümanlar Kureyş’in ablukası altındayken Mekke’de doğdu. Annesi, Hz. Hatice’den hemen sonra Müslüman olan Ümmü’l-Fazl Lübabe’dir. Doğduğu zaman babası tarafından Hz. Peygamber’e götürülmüş ve duasına mazhar olmuştur. Hicretten muaf tutulanlardan (müstezaf) olan annesiyle Mekke’de kaldı. Bir süre sonra onunla birlikte Medine’ye göçtüğü şeklindeki rivayet edilirken, diğer bir rivayette ise babası Abbas’la birlikte Mekke'nin fetih yılında (630) hicret ettiğine dair de rivayetler vardır. Hz. Peygamber’in fiil ve hareketlerini öğrenmek arzusuyla sık sık onun yanında kalmıştır. Hz. Peygamber’in zevcelerinden olan Meymune annemiz teyzesi olduğu için bazı geceler Peygamberimizin evinde kalırdı. Peygamber’e karşı olan sevgisi, bağlılığı ve samimi hizmetleri sebebiyle onun takdirini kazanmış ve “Allahım, ona Kitab’ı öğret ve dinde mütehassıs kıl!” tarzındaki duasına nail olmuştur (Buhari, İlim, 17,Vuḍu,10).

      Halife Osman devrinden itibaren çeşitli vesilelerle Arap yarımadasının dışına çıkmış, Kuzey Afrika’ya, İran'a, Taberistan’a ve İstanbul’a ilim yolculuğu yaptığı rivayet edilir. 656 yılında Hz. Osman tarafından hac emiri tayin edildi. Daha sonra Hz. Ali’nin mahiyetinde Cemel ve Sıffin savaşlarına katılmıştır. Hz. Ali'ye,Muaviye’yi Şam valiliğinden azletmemesini tavsiye ettiyse de sözünü dinletememiştir.  Hakem olayında da Ebu Musa el-Eş‘ari’ nin Ali’yi temsil etmesine karşı çıktı. Daha sonra Hariciler’i ikna etmek üzere Ali tarafından görevlendirildi. Hariciler karşısında Tahkimi savundu, bu olayı bahane ederek Ali’yi tekfir etmemeleri ve ona karşı gelmemeleri  gerektiğini ayetlerle ispata çalıştı. Harici-İbadi ve Sünni kaynaklar arasında, söz konusu görüşmenin seyri hakkında farklı ifadeler göze çarpsa da görüşmelerin oldukça çetin geçtiği, bazı Haricilerin fikir değiştirerek kendi gruplarından ayrıldığı  belirtilmektedir. Daha sonra Hz. Ali onu Basra valiliğine tayin etti (39/659). Bu görevde iken hazineyi suistimal ettiği söylentiler üzerine, Halife Hz. Ali’nin konuya eğilmesi üzerine istifa etmiştir. Kaynaklar, mümtaz bir kişiliğe sahip olan Abdullah b. Abbas’ın siyasi ve sosyal olaylar karşısında ilmi otoritesini ve siyasi itidalini daima muhafaza ettiğini göstermektedir. Meselâ Muaviye’nin vefatından sonra Ali taraftarları Hz. Hüseyin’i Kufe’ye davet ettiği zaman, Abdullah,Kufelilere güvenilmeyeceğini, davetlerine icabet etmemesi gerektiğini ona söylemiş ve mutlaka bir yere gidecekse bu yerin Yemen olabileceğini, aksi halde bazı tatsız olaylarla karşılaşabileceğini kendisine hatırlatsa  da sözünü dinletememiştir. Kerbela  faciasını haber alınca çok üzülmüş ve rivayete göre gözlerini kaybedecek derecede ağlamış ve ama olmuştur. Abdullah b. Zübeyr’in halifeliğini ilan ederek Harem-i Şerif’i kendisine karargah edinmesi üzerine, hilafete Emevilerden daha layık olmasına rağmen Harem-i Şerif’i karargah yapmasına karşı çıkmış ve ona biat etmeyerek Taif’e çekilmiştir. Hayatı boyunca Müslümanların birlik ve beraberliğini savunan, bunun gerçekleşmesi için zaman zaman yetkilileri uyaran, gerektiğinde eleştiren ve kendisine yapılan halifelik tekliflerine iltifat etmeyen Abdullah b. Abbas, yetmiş yaşlarında iken Tâif’te vefat etmiştir.(m.687.h.68) Mezarı,Taif’de adına yaptırılan Abdullah İbn-i Abbas Mescidin  yanında bulunmaktadır. Cenaze namazını Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye kıldırmıştır.

        İbn-i Abbas, Hz. Peygamber’in vefatında on üç yaşında bir gençti. Çok hadis rivayet eden sahabelerden (müksirun) biri olarak naklettiği 1660 hadisin bir kısmını bizzat Peygamber’den duymuş, çoğunu ise Hz. Ömer, Ali, Muaz, babası Abbas, Abdurrahman b. Avf, Ebu Süfyan, Ebu Zer, Übey b. Ka‘b, Zeyd b. Sabit ve diğer sahabelerden öğrenmiştir. Kur’an-ı Kerim’in inceliklerini anlayıp yorumlaması için Hz. Peygamber’in özel olarak dua ettiği Abdullah b. Abbas’ın tefsir ilmindeki üstünlüğü, daha ilk devirlerden itibaren hemen herkes tarafından kabul edilmiştir. Âyetlerin nüzül sebeplerini, nasih ve mensuhunu çok iyi bildiği gibi Arap edebiyatına olan vukufu da mükemmeldi. Bu sebeple ashap devrinden itibaren “Hibrul-ümme, Tercümanü’l-Kur’an” Bahru'l ilm ünvanlarıyla anılır. Nitekim Halife Ömer, Bedir ashabının da katıldığı ilim meclislerinde, yaşının küçük olmasına rağmen onu da bulundurur ve fikirlerine değer verirdi.İbn Abbas’a nisbet edilen tefsir rivayetleri sayıca pek çoktur. Hemen her ayet hakkında ondan bir veya birkaç tefsir şekli rivayet edilmiştir.  Abdullah b. Abbas fıkıh ilminde de önemli bir yere sahiptir. Dört Abdullah’tan (abadile) biri sıfatıyla devrinde Mekke’nin fıkıh otoritesi kabul edilmiştir ve fetvalarının çokluğuyla meşhurdur. İbn Hazm onu, fetvası en çok olan sahabe olarak kabul eder

    İbn Abbas’ın talebeleri arasında birçok büyük fakih bulunmaktadır. İkrime, Mücahid, Ata, Said b. Cübeyr, Tavus, Said b. Müseyyeb bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, Mekke muhitinde yetişen fakihlerden bir müddet ilim tahsil eden İmam Şâfiî’ye de gerek fıkıh, gerek tefsir ve edebiyatta dolaylı olarak tesir ettiği söylenebilir. İbn Abbas tefsir, fıkıh ve hadisten başka, Arap edebiyatı ve ensâb ilmi (geneloji) alanlarında da derin bilgiye sahipti. Aynı zamanda kudretli bir hatipti.

SELAM ve DUA İLE KALIN.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum