Bir gün Lokman hekime efendisi, bir koyun kesmesini ve o koyunun ‘En lezzetli, en tatlı ve en güzel iki organını al ve getir’ der. Hz. Lokman, koyunu keser ve dili ile kalbini çıkarıp getirir. Günler Sonra efendisi Tekrar bir koyun kesmesini, koyunun; ’en kötü, en çirkin ve en acı organını getir’ der. Hz.Lokman tekrardan bir koyun keser ve yine dili ile kalbini çıkarıp getirir. Bu duruma şaşıran efendisi; “En lezzetli, en tatlı en güzel iki organını getir dedim, dili ile kalbini getirdin. Koyunun En kötü, en çirkin en acı organını getir dedim, yine dili ile kalbini çıkarıp getirdin. Bunun anlamı nedir Ey Lokman!? ” diye sordu. Hz. Lokman şu Hikmet dolu cevabı verdi. “İyi oldukları zaman onlardan daha iyisi, kötü oldukları zaman onlardan daha kötüsü yoktur.” diyerek dil ve kalbin orantılı çalıştığı, bunlar iyi olduğu zaman bir hazine, kötü olduğu zaman viraneye dönmüş, kötü hâlde bir mesken misali olduğunu anlamak gerekir. Güzel insan, hayırlı insan her yere güzellik aşılar. Yüce Allah (c.c):“O gün ki, ne mal fayda verir ne oğullar! Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.”(Şuara suresi 88-89. ayetler)“Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! İyi kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”(Fecr suresi 28-30 ayetler)Allah Resulü (s.a.v)“... Şunu iyi bilin ki, insan bedeninde küçücük bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün beden iyi, kötü olursa bütün beden kötü olur. Dikkat ediniz! O kalptir.”(Buhari, İman 39) buyurur.
Kur’an’ın bütününde ve sahih hadislerde, ahiret inancına ısrarla vurgu yapılmasının sebebi; yetkilerimizi ve bize verilen nimetleri doğru şekilde kullanmamız gerektiğini zihinlerimize kalması için sık sık tekrar edilir. Çünkü ahirette geçerli olacak ve bize fayda sağlayacak olan tek şey, başta imanımız olmak üzere İslam’ın yapılmasını emrettiği güzel amellerimizdir. Samimi bir kalp tatlı ve güzel konuşma, kırıp dökmeden incitmeden insanlarla muhatap olabilmektir. Mallarımız ve çocuklarımız imtihan araçlarıdır. Önemli olan bunları verenin isteği doğrusunda, yerli yerince kullanmamızdır. Allah(c.c):Bunların “dünya hayatının ziyneti”(Kehf 46) olduğu, mal ve çocuklarının müminleri Allah’ı anmaktan alıkoymaması istenmiştir (Münafikun 9.ayet) Ve “eşlerin ve çocukların bir kısmının insana düşman olabileceği”(Teğabün 14-15.ayetler) bildirilmiştir. Övünme, cahil çoklukla değil, her yönden iyi yetişmiş bireylerle oluşan toplumla olur. Asıl kalıcı ve hayırlı olanın imanımız ve salih amellerimiz olduğu bizlere tavsiye edilmektedir.
Yunus Emre der ki,
Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi;
Mal da yalan mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan diyerek bunu özetlemiştir.
Cennet kapısını açacak anahtarımız olan imanımız; kalbin tasdiki; erdemli, Ahlaki güzellikleri bünyemizde yaşamakla olacaktır. Bütün hasletlerimizi ve ibadetlerimizin temeli olan niyet kalpte gerçekleşir. Kalp; Allah’ın değer verdiği bakıp kontrol ettiği bir merkezimizdir. Dolayısıyla güzel hal ve davranışlara sahip olmamız gerekir. Kalpten gelen duygular, dil ile açıklanarak ortaya çıkar. Kalb-i Selim; küfür, şirk, şüphe, cehalet ve kötü huylardan arınmış, iman esaslarına samimiyetle inanmış sünnete gönülden bağlı, bidat ve hurafelerden uzak duran, mal ve evlat sahibi olduğu için şımarmayan, bir kalp demektir. Tekrarı olmayan ebediyet sınavımızda başarılı olabilmemiz için, her davranışımızda dünya-ahiret dengesini korumamız ve bunun sonucu olarak Allah’a Selim/arınmış bir kalp ve günahsız bir dil ile olacaktır.
Bağdatlı Ruhi bir şiir diliyle şöyle ifade eder. Sanma Ey hace ki senden Zer u sim isterler, Yevme la yenfeu’ da Kalb-i Selim isterler…! Yani - Zannetme ki, ahiret gününde senden altın ve gümüş isterler, o gün senden Kalb-i Selim isterler!
Dünya’ya hükmetmek fırsatı verilen Hz. Zülkarneyn (a.s);gece ordu su ile giderken ordusuna: “Ayağınıza takılan şeyleri toplayın” diye emir verir. Ordu bu emri duyunca içlerinden bir grup: “Çok yürüdük ve çok yorgunuz. Gece vakti bir de ayağımıza takılan şeyleri toplayıp boşuna ağırlık mı yapacağız. Hiçbir şey toplamayalım” diyerek hiçbir şey toplamadılar. İkinci grup ise: “mâdem komutanımız emretti, birazcık toplayalım, emre muhâlefet etmeyelim, zira ordunun komutanına itâat etmek gerekir” diyerek az bir şey topladılar. Üçüncü grup ise: “Komutanımız boşuna bir şey emretmez. Muhakkak bildiği bir şey vardır. Bir hikmeti vardır” diyerek bütün abalarını ağzına kadar doldururlar. Sabah olunca 3 grup da pişman oldular. Bakarlar ki, meğer bir altın madeninin olduğu alandan geçmişler. Ayaklarına takılan şeylerin altın olduğunun farkına varamamışlar. Bunu anlayınca: Hiç almayan birinci grup: “Ah! Niçin almadık! Nasıl dinlemedik komutanımızın sözünü. Keşke bir tane olsa alsaydık” diyerek pişman oldular. Az alan ikinci grup ise: “Ah ne olaydı. Keşke biraz daha alsaydık! Ceplerimizi, abalarımızı iyice doldursaydık” diyerek kendilerine sitem ettiler. Çok alan üçüncü grup ise: “Keşke gereksiz, lüzumsuz eşyalarımızı atsaydık, daha çok toplasaydık.Her şeyimizi doldursaydık” diyerek üzüldüler.
Kalbimizden samimiyeti dilimizden huzur verici kelimeleri söylemeyi, verilen fırsat ve imkânları iyi değerlendirmek dileği ile Selam ve Dua ile Kalın.
YORUMLAR