En uç noktalarda bizim için hangisinin daha cazip geldiğini arar dururuz. Bir yandan da uzakları yakın yapmanın peşine düşeriz. Bu uzaklar; hayatımızda olan mesafelerden çok aklımızı ikna etme çabasına girdiğimiz konulardır. Çok istesek de olamamasını kabullenemediklerimizdir. Ulaşamadıklarımız, yolundayken vazgeçtiklerimiz midir? Konuya sadece tek bir yönden bakmamak gerekir. Aslında gözümüzle aklımız arasına iliştirdiğimiz her konu için geçerlidir bu.
Bizler yaşamı nefes alıp vermekten çok hayal kurup kuramamakla ilişkilendiririz. Sonuçta bilinmeyenin verdiği heyecan ile geleceği şekillendirmek için seçimler yaparız. Seçimlerimizin sonuçları her zaman bize göründüğü kısmıyla kalmaz, şaibelidir. Tamamlanması bazen yıllar alır. Kimi zaman o yılların merhametine ihtiyaç duyarız. Acizliğimizle hayat akışında yüzerken boğulmamak için tutunacak yer ararız. Denizler ise yaşam için kendisini tercih etmeyen canlıları misafir etmeyi sevmezler. Çünkü onların dalgası alışamayana kasvetli gelir. Özetle; yüzmek için niyetlenirken bacaklarımızda hissettiğimiz o güç her zaman bizleri kıyıya yanaştırmaz.
Yolların kenarları da hedefe ulaşmamızı geciktirecek bezelerle doludur. Eğer kararımız netse gözümüzün gördüğü bizi çok yanıltamaz. Ancak ulaşmak istediğimiz hedefe dair en ufak şüphemiz varsa bahanemizi yolda düzeriz.
Ulaşamadıklarımızı yalnızca bizim suçumuz olarak görmekte bizlere haksızlıktır. Bazen varımızı yoğumuzu olsun diye ortaya koyduğumuzda karşımızda olmaması için direnenleri görürüz. En yıpratıcısı da durumun olumlamalarına kapılarak beklentinin doğduğu yerde infazına karar verilmesidir. Bu noktada kırmak için bir kuvvet oluşturulduğu unutulmamalıdır. O kuvveti oluşturan kişi veya kişilerse kendi hayatlarında ulaşma çabası içerisine girdiği durumlar karşısında sizi yol kenarını bezelemiş bir aldatmaca olarak görmüş olabilirler. Bu gibi zamanları, karar anı olarak niteleyebiliriz. Ulaşmak istediğimiz hedefi değiştirmek istemiyorsak yolları değiştirmek de fayda vardır. Önyargılar, kendimizin farkında olarak ortadan kaldırılır. Hedef doğrultusunda yola çıktığınız kişi veya kişilerin ulaşmak için göstermediği çaba size birden fazla kişinin yükünü taşıma sorumluluğu vermez. Aksine onları da bir kenarda indirerek hafiflemenizi sağlar.
Söylediklerim okunduğu gibi kolayca yapılan şeyler değildir. Aradaki bağlar buna engel olabilir. Duygularımız, bizlere içimizdeki üretenlerin hala yaşadığını gösterir. Bunu nasıl yansıtmak istediğimizse bizim elimizde. Ancak şunu unutmamak da fayda var: Saygı görmek istiyorsak önce öz saygımızı korumalıyız. “Ulaşılmaz” gördüklerimize karşılık hırsla yaklaşırsak kaybettiklerimiz arasında geç de olsa kendimizi görürüz. Sağlıklı olan kabullenmektir.
Ulaşmak için her zaman doğru zaman, doğru şartlar veya doğru kişiler yeterli olmaz. Bazen bu durum yanlışın içine saplanmış pişmanlıkların debelenerek kurtulmasıyla da ortaya çıkabilir. Bizim için “ulaşılmaz” olan; başkalarının yolunda oyalanma gözüyle bakılabilir. Değerinizi bildikten sonra asıl ulaşılmaz olanın kendiniz olduğunu fark edeceksiniz. Bunu egovari şekilde değil de gelişimin başında size yakıştırılamayan sözde “ulaşamadıklarınız” özünüzü beslemeye devam ettiğiniz takdirde zamanla sizinle tekrar karşılaşacaktır. Asıl fark ettiğimiz durumsa; ulaşmayı varsayarak çıktığımız yolda doğru şekilde ilerlediğimizden eminsek ancak hedefimiz konumda gözükmüyorsa ulaşılmaz olduğu için değil, konumu güncellemek gerektiği içindir.
YORUMLAR