Derya Gündüz

Derya Gündüz

[email protected]

MABEDİN İÇİNDE GİZLENEN İNCİ

19 Ağustos 2025 - 00:00

 Bilinmezliğin içimizi tatlı gıdıklamalarıyla geleceğimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Bize verilen malzemelerden biraz hesap kitap biraz da sınırları esneterek başlıyoruz hayaller kurmaya. Bu yolda, inadımız kırılana kadar devam ediyoruz; çünkü geleceğimiz, kafamızın bir köşesinde, en süslü tahtında, bizim ona ulaşmamız için durmuş, bekliyor. Ya da biz serabımızı, en gizli mabedimizde saklıyoruz. Hatta başkaları bulamasın diye biz bile bu mabedin kapısını uzun zaman aralayamıyoruz.
 Kimi zaman sakladığımız yere zemherinin vurduğu da oluyor. İliklerimize kadar titrerken üşümemiz soğuktan değil; aslında bu ürperti, ruhun umarsızlığı içerisinde kendi vücudunu elinden geldiği kadar hareket ettirmeye çalışmaktan. Gücünü, az ilerisinde açmış olan kardelenden alarak canlıların özleri, birbirlerine karışıyor. Eğer ruh, dünyada tek başına geleceğini bekliyor olsaydı; sadece ölmeyi beklerdi.

 İnsan her gece, ayın huzurunda dudaklarını kımıldatıyor, kalbinden akıttığı sıcaklık, her zaman dışarıdaki tipiden daha üstün. Geleceğe ulaşana kadarki zamanın bahar bahçe olabilmesi için bir şekilde kendini kandırması gerekiyordu insanın. Bunun da çaresini diğer özlerle birlikte süzülmekte buldu.

 Önce karanlığın tüm kusurlarını bir örtü gibi üzerine serilerek kapatmasını bekledi. Sonra ilk kendini kandırmayı başardı. Dışarıdan adeta noksansız gözüküyordu. Kendine herkesten çok hayran kaldı. Mabedinde sakladığı ve hayallerle çevrelenmiş tabutun içindeki geleceğini daha güvenli bir yere almalıydı. Bunun için de gözünün kimseyi pek göresi yoktu. İlk oydu ve her zaman o olmalıydı.
 Yolunda daha önce hiç karşılaşmadığı durumlarla karşılaştı. Farklılıkların kimisini hoş, kimisini ise kötü şekilde karşıladı. Zaman geçtikçe geçmişte kötü karşıladığı durumla tekrar karşılaştı. Bu sefer onu en çok anlatan durumun bu olduğuna karar verdi. Kendiyle çelişti, kavga etti, nefret etti... Ama en sonunda takdir ederek yoluna devam etmesini de bildi. Çünkü ne yaparsa yapsın baş başa kalacağı kişi hep aynıydı. Ona küsemezdi. Küserse yolculuğu sona ererdi.

 Ömrümüzü adayarak yıllarımızı kurmak için harcayacağımız bir gelecek var. Yolları meşakkatli, yolcuları kusursuz(!) Bizi işte tam olarak bu kusursuz insanlar oyalayacak. Hatta kimilerine öyle kanacağız ki; geleceğimizi sakladığımız yeri neredeyse onlara söylemek için can atacağız. Can taneleri yerlere saçılmaya başladığındaysa dökülenlerin sıradan boncuklardan farksız olduğuna şahit olacağız. İşte tam o sırada, sahnedeki rol sırası bize geçecek. Belki de dökülmeden önce fark ettiğimiz boncuklar bizim için inciye dönüşebilir. Birlikte yola çıkmak istediğimiz bu yolcu; ayıbından ötürü kendini perişan hisseder. Ancak bazı zamanlar biz onun boncuklarını bile inciden daha kıymetli sayarak bileğimize takmak isteriz.

 En başta, çocuk hayalleriyle mabette saklanan geleceğimiz; en çetin kışlarda yola çıkmanın zamanını bekleyerek başka ruhlara tutundu ve hızının yavaşlamasına engel olmak istedi. Daha sonra kolay yolları tattı. Kandırmak, gizlemek, hırs gibi kestirme sandığı yolların başını tutmaya kalkıştı. Kendisi gibi insanlarla ya da daha iyi, daha kötüleriyle karşılaştı. Kimilerinin ise yanında kusurlarını saklamayı beceremedi. Ortaya ne var ne yok hepsi dökülüverdi. Kendini karşısındakinin vicdanına bırakıvermişti. Bunun olmasını istemese de ruhu çoktan o yolcuya çözülüverdi.

 Karşısındaki yolcu onu gerçekten anladıysa dökülen boncuklar yerden birlikte toplanır ama anlamazsa tek başına çıkılan bu yolda döktüklerini tek başına toplayarak geleceği için çıktığı yolu arşınlamaya devam eder. İnsan daha bu döngüyü kaç kez yaşayacağından habersizdir.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum