Derya Gündüz

Derya Gündüz

[email protected]

KABUK ve ÖZ

25 Ağustos 2025 - 23:28

 Her köşesini ilmek ilmek dokuyarak ördüğümüz hayatımıza hiç beklemediğimiz bir anda yabancılaşabiliyoruz. Kendimize has özelliklerimizin bizde yarattığı alışkanlıkları dahi bir göz açış, kapatış anında tanıyamıyoruz. Bunun neden olduğunu hiç düşündünüz mü? Hayatımızdaki her şey refleks olarak ezberimizdeyken ezberimizi bozan şeyin sadece nereden geldiğini bilmediğimiz bir iç huzursuzluk olması. Bu hafta da bu “huzursuzluğa” değinmek istiyorum. Bir gün “huzuru” bulmak dileğiyle.

 Marx’a göre bilinç; eylem üzerine düşünmektir. Eylemleri hayata geçirme amacımızsa dünyadan bir zamanlar bizim de geçtiğimizi kanıtlama isteği duymamız. Sizlere burada yaptığımız en büyük hatayı söylemek istiyorum: Başkalarının hayatında tutunmaya çalışarak insanların bizleri sürekli anımsayacağını düşünüyoruz. Bu düşünce başlı başına hatalı, sevgili dostlarım. Sizleri gerçekten hayatında tutmak isteyen kişiler; yolunuzda yürürken her zaman olmasa da sık sık sizlere eşlik etmek isteyen kişilerdir. Lütfen bu dostane uyarımı göz ardı etmeyin. Fazla sözü dağıtmadan asıl bahsedeceğim konuya geçiyorum.

 Hayatımızda yaşadığımız bu yabancılaşma özümüzün gelişme ihtiyacından doğar. Eski kabuğumuzun bizleri sıkıştırması, bizleri yeni kabuk arayışına iter. En güvenli bölgemizden çıplaklığın verdiği acizlikle yollara düşmek kolay değil. Daha büyük bir ev ararken evsiz kalmayı da göze almak gerek. Bunun büyük sebeplerinden birisi de tüm çıplaklığımızla yollarda utanç gibi bizleri kötü hissettiren duyguları terbiye etmek içindir. Her seferinde içinde doğduğumuz hayata bir yabancı gibi sırtımızı çeviriyorsak ya da çevirmek zorunda kalıyorsak kabuğumuzu terk etmeden önce o cesareti özümüzde aramalıyız.

 Sadece çevresine yabancılaşmaz, gün gelir özüne de ihanet eder insan. Bu tür durumlarda yeni kabuk aramak gereksizdir. Kendi özünü başkasına da nakledemez. Böyle bir şey mümkün değil. Bana kalırsa bu tür durumla karşılaşan bir kişi hayatını daha dolu yaşamaya başlayan kişidir. Çünkü çuvaldızını kendine batırmayı bilip canının acısını başkasına bahane  etmiyordur. O kişiler genelde sessizleşirler. Dışarıda ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar derin düşüncelerini herkese dökmenin yersiz olduğunu bilirler. Yeni kabuğunda misafir edeceği kişileri baştan seçerler. Özel olmayı daha çok isterler. Dünyaya kendilerini kanıtlama çabaları azalmıştır. Çünkü onlar kendilerini kendilerine kanıtlama çabası içerisine girmişlerdir. Özlerini yeniden tasarlarken bu içsel sancıları dışarıya bağıra çağıra anlatmazlar. Anlamak isteyenin onları düşünerek dahi anlayacağını bilirler.

 İnsan özünü tasarlarken dışarıdaki fazla harekete kendisini kaptırmak istemez. Çünkü o geriye akan bir sayaca sahip çıkmanın peşindedir. Bu sayacı mutlulukla doldurmak ister. Hüznün onu oyalayacağını düşünür. Oysa kendini kendine tanıttıktan sonra ilk anlayacağı şey; tüm duyguların içinde hüznün saklandığıdır. Belli bir olgunluğa erişebilmemiz için dönem dönem yabancılık çekmek zorundayız. Bu yabancılık kimi zaman ellerimizle inşa ettiğimiz hayatımızla ilgiliyken kimi zamansa özümüzle ilgilidir. Bu sancılı dönemler, geriye dönüp baktığımızda hayatımızı görmek için tasarlanmıştır.

Sürekli konfor alanında yaşamak isteyen insanlar kendisiyle ve çevresiyle hiç tanışmamış insandır. Dışarıya karşı oyunculuk sergilerler. Bilmediğini biliyormuşçasına savunmaya kalkışırlar. Ne hikmetse daha ilk soruda kendilerini ele verirler. Oysa yabancılık çekmeye başladığı zaman gitmesini bilen insan, tüm kusurlarıyla yollarda çırılçıplak rezil de olsa onu o şekilde ilk defa evinin ya da özünün görüp kabul edeceğini bilir. Ağırladığı misafirlerse ona yeni benliğini hem özüne hem de kabuğuna tanıtma fırsatı verirler.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum