Konya... Adı anıldığında akla sadece mimarisi, sanayisi, tarlaları ya da tarihi gelmez. Konya, bir şehrin coğrafi sınırlarının ötesinde, manevi bir merkezin, aşkın ve hoşgörünün, çağları aşan bir kutlu davetin dolayısıyla, çıkarsız beklentisiz dostluğun ve manevi buluşmanın simgesidir. Bu şehir; asırlar boyunca "Kutsal Belde," "Belde-i Emin" ve nihayetinde "Aşkın Şehri" “Gönüllerin Başkenti” gibi sıfatlarla anılmış tüm dünyada farklı dillerde farklı kelimelerle söylense bile tek bir anlamla “Diyar-ı Mevlâna” olarak tanınmıştır.
Bu kadim şehrin atan kalbi, yedi yüz yılı aşkın bir süredir aynı ritmi tutar: Aşk! Ve aşkın sırrı: Rumi! Muhammed Celaleddin Rumi!
O, sadece büyük bir şair ya da düşünür değil; bir şehri, bir kültürü ve en önemlisi insan ruhunu dönüştüren, ona adeta kendini gösterip keşfetmesini sağlayan bir aynadır. İşte bu yüzden yüzyıllardır, kendi dilinden anlamayan, kendi kavminden olmayan hatta aynı dine inanmayan binlerce insanı yüreğinden yakalayıp kapısına kadar getirmeye devam etmektedir.
İnsanı kendi özündeki o saklı güzelliğe, varoluşundaki o temel sırra, yaratan ile insan arasındaki o görünmez gizli bağa, yani aşka davet eder. Aralık ayının soğuk günleri geldiğinde, bu şehir yeniden o büyük sırrın fısıltısıyla ısınır ve Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) için hazırlanır. Ölüm gününü düğün günü olarak kutlanmasını istemek de Mevlana’ya has bir güzelliktir, mezarını güle oynaya ziyaret edilmesini istemek de…
Ziyaretçisine şöyle seslenir o: “Burası dost meclisidir. Dost meclisine asık suratla göz yaşı ile girmek yakışmaz güle oynaya gel …” O, insanı, dili, dini ve ırkı ne olursa olsun, biricik ve çok değerli görmüştür. Bunu her sözünde, miras bıraktığı her usulde adapta o kadar derin hissedersiniz ki kışın soğuğuna, yolculuk konaklama, sema ayinlerinde yer bulma sıkıntısına rağmen muhakkak bir Şeb-i Arus’da Konya ‘da olmak o tatlı dost meclisinden payınızı almak istersiniz. Dost Meclisi, Mevlâna felsefesinde çok önemlidir. Kusur aranmayan, varsa kapatılan ve insanların olduğu gibi davrandığı, içinden geldiği gibi konuştuğu yargılanmadığı, anlaşılmak istendiği, sırları varsa ölümüne saklandığı, asla zarar görmeyeceği hayali bir ülke gibidir. Ve bu manevi ülkedeki huzura bütün insanlığın ihtiyacı vardır. Ve bu huzuru bir anlığına olsun hissetmek adına, o gece dünyanın her yerinden binlerce insan Konya’da buluşur.
Konya, yıl boyunca da bu güzel mirasını yaşatsa da Şeb-i Arus, bu mirası tüm dünyaya duyurduğu zirve noktadır. İşte o gün şehir tıpkı Mevlana’nın bir şiirinde dediği gibidir:
Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin,
Bugün dudağında başka bir tat var,
Boyunda başka bir yücelik.
Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.
Ayın gökyüzüne bugün sığmamış.
Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş…
Evet Konya’nın göklere benzeyen göğsü hep Konya ovası kadar geniştir ama Şeb-i Arus gecesi o göğsün içindeki kalbinin gönlünün genişliği ortaya çıkar adeta ve bu coğrafi sınırlar da aşılır gönüller sınırsız sonsuz bir ummanda buluşur.
Aslına bakarsanız, dünyada hiçbir tören, festival ya da kutsal ritüeli Şeb-i Arus’a birazcık olsun benzetemezsiniz. Birçok açıdan ilk, tek ve örneği bulunmayan bir bu yüzden tanımlamakta zorlanılan bir anma ve kutlama törenidir. Henüz katılmayanlar için kısaca: Gelin, görün, yaşayın, hissedin… Diyebiliriz.
Mevlâna’nın Konya'ya bıraktığı izler; türbesinin yeşil kubbesinden Selçuklu medreselerinin taşlarına, oradan da Konya insanının ruhundaki hoşgörü ve tevazu geleneğine kadar uzanır. Konya, bu izler sayesinde Anadolu'nun manevi başkenti unvanını nesilden nesile taşımaktadır. İşte bu nedenle, şehrin kalbi, ilahi aşkın hiç sönmeyen kandili: Mevlâna Muhammed Celaleddin Rumi ‘dir.
Mevlevi kültürünün en tanınmış simgesi sayılan Semâ Ayin-i Şerifi, artık Konya'nın küresel bir kültürel markası haline de geldi. UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası Listesi'nde yer alması, kadim şehrin kültürel görkemini dünya çapında ispat eden bir vesika sayılabilir.
Şeb-i Arus da vefat yıldönümü olsa da Konya’da bir kavuşma bayramı olarak kutlanır ve Vuslat Günleri diye bahsedilir. Bu törenler, sadece bir gösteri değil, Konya'nın ziyaretçiye, ile olan derin bağını her yıl tazeleyen hem simgesel hem de manevi bir anıştır ve dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçiye, aslında kendi içlerindeki huzuru bulma fırsatı sunar ki Mevlana’nın isteği de budur. O, ne kadar üstü (dünya dertleri ile) tozlanmış olsa olduğunu, her insanın yüreğinde eşsiz bir cevher olduğunu, marifetin o cevheri bulmak olduğunu söyler. Bizde bu vesile ile kendi kalbindeki cevheri arayanları bu Şeb-i Arus’ta Konya’ya davet edelim. Ve bunu Mevlana’nın oğlu Bahaeddin ‘in dilinden söyleyelim:
Aşk ile gelin tâlib-i cûyende olalım
Zevk ile safâlar sürelim zinde olalım
Hazret-i Mevlânâ’ya gelin bende olalım
Semâ safâ câna şifâ rûha gıdâdır


YORUMLAR