O, Türk Dünyasının millî neşesidir

MUSTAFA BALKAN mbalkan785@gmail.com

Hortu Köyünde doğup Akşehir’de ölen Nasreddin Hoca, bir İslâm Velî’si olmakla birlikte gülümseterek düşündüren nükteleriyle Türk Dünyasının ve halkımızın millî neşesidir. 
Hoca Nasreddin’in bazı İslâm âlimleri tarafından Hicrî 605 (M.1208) yılında doğup, hicri 638 senesinde öldüğü ve 78 yıllık bir ömür sürdüğü ifade edilir. Hatta ölüm tarihi milâdî 25 Haziran 1284 olarak yazılır, söylenir.
Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine bağlı Hortu Köyü’nde doğan Nasrettin Hoca, Akşehir'de öldü. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur.
Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. Köyüne sığmayarak Konya’da eğitimine devam ettikten sonra 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrânî ve Seyyid Hacı İbrahim'den dersler alarak İslam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Medresede ders okutup kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine “Hâce-i Nasuriddin” adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır.
Nasreddin Hoca Türkiye Selçuklu Sultanı Alâeddin döneminde Konya’nın ünlü âlimlerinden Pîr Ebi ve Hoca Cihan ile birlikte Hâce-i Fakîh’ten ders almışlardır. Hocanın, Mevlâna Muhammed Celâleddin ile Sadreddîn-i Konevî ile de istişarelerde bulunduğu söylenir.
 
Nasreddin Hoca’nın Şahsiyeti
Nasreddin Hoca’nın kimliği ve kişiliği hususunda 733 yıldır çok şey yazılmış, konuşulmuş ve hâlâ da konuşulmaya devam edilmekle birlikte kim ne söylemişse, söylesin onun mesajları yerine ulaşmıştır. O bütün Türk dünyasının sahiplendiği, ismini duyunca kederini unutup, yüzünde gülümseme beliren, inançlı, tüm dünya insanlarının kılavuzu olmuştur.
Nasreddin Hoca, insanlara doğru yolu gösteren, iyilikleri bildiren, doğruya sevkeden ve kötülüklerden sakındıran bir veli idi. Bu işi yaparken tabiatı icabı kendisine has ve doğru bir istikâmet tutmuştur. Böylece hakkın anlatılması ve cemiyetteki bozuk yönlerin düzeltilmesi için, meseleyi halkın anlayacağı bir dil ve üslubun yanı sıra gayet manidar latifeler eşliğinde kısa ve öz olarak dile getirmiştir. Lâtifeleri hikmet ve ibret dolu birer dârb-ı mesel gibidir. Bu açıdan adına uydurulan edep dışı ve nükteden uzak bir takım fıkraların onunla hiçbir ilgisi yoktur. Manidar latifeleri önce yakın çevresinde şifahi olarak dilden dile dolaşmış, sonraları git-gide yayılmış ve zamanla bir takım değişikliğe uğramıştır. Bu sebeple onun olmayan bir takım bayağı (adî) fıkralar da ona mal edilerek anlatılmıştır. Yapılan ilmi çalışmalar, onun ilim ve edeb sahibi bir veli olması, söz konusu sıradan basit fıkraları söylemediğini açıkça göstermektedir.

Ayrıca, Nasreddin Hoca’nın efsanevi bir kişi değil, XIII. yüzyılda Türkiye Selçukluları Döneminde yaşamış salih bir Müslüman olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çünkü onun nükteleri, bir insanın başından geçen gülünç hadiselerin ifadesi değil, görünüşte gülümseten aslında ince hikmetleri dile getiren, düşündürücü latifelerdir. Ayrıca Türk milletinin zeka inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan bu nüktelerin belirli vasfı; Allahû Teâlâ’nın emir ve yasaklarını bir latife üslubu ile bildirmesidir.