LAFÜGÜZAF ...!


Kırkikindi yağmurlarının zamanı mı şimdi? Eğer öyleyse ikindisini şaşırmış yağmur, yolunu kaybetmiş serseri bir rüzgar mı gecenin bu saati penceremin seyir alanında fonda ışıl ışıl yağmurun ıslattığı sokaklardan yansıyan ışıkların gözümü alması nedendir. Nedendir nedenli nedensiz dalmalarım, densiz bir hezeyan gibi ışıkta ki yansımalar anılardan örülü. Yaşlandıkça sarılabileceğimiz tek anlam anılarımız mıdır yoksa eyvah. Bu mudur? 

          Her mevsim birbirinin aynı. Geçen mayısta Kırkikindi yağmurlarını mı yazmıştım ne. İkindi aynı ikindi, yağmurlar hala çok sulu ve ıslak, kırk bile aynı. Coğrafya, insanlar en azından geriye kalanlar bile aynı ama her seferinde ayrımına varamağım farkli bir şeyler var. Yıllandıkça aroması değişen şarap gibi. Oysa bağ aynı, üzüm aynı. Aynı şişe, aynı etiket ve mahsül. 

          Fiziki olarak birebir görüntüleri dışında zihinsel olarak da aynı olan insanlar, onlarda bildik tamam aynı amenna. Anılara ve aynı duygusallığa sahip olacak şekilde tasarlanmış bir provanın tekrarı gibi hayatta aynı vesselam. Kırk değil seksen günde yağsa, seksen günde devri alem dünyayı kırk kere de gezse sanki yıkanamayacak kadar kirli görünüyor ne kadar yıkasada sokakları kırkindi yağmurları.

            Ahlakın, insan kalbini suçtan uzak tutan şeylerden biri olması ve en önemlisinin de insanın ölebilir olduğu gerçeği olmasa ve bundan da neredeyse korkmasam ben çıkıp temizleyeceğim, Punisher (Cezalandırıcı) gibi handiyse sokakları.  Öyle gereksiz bir his yapışıyor zihnime gırtlağıma yapışmış ve asla yutkunamayacağım yapış yapış bir tıkanma gibi temizleyemiyorum zihnimi bu hastalıklı fikirlerden ama durun şöyle oluyor sonra; ''Olsun'' diyorum. ''olsun, nasılsa insanlara ne kadar suç işlerse işlesin para karşılığında suçsuz ilan edileceğini söyleyen yasaların olması korkunç sonuçlar doğurabilirler ama varlar ve yalnızca para değil nüfusa da bakıyor bir çoğu. Hatta çokta anlamlandırmamalı adı bazen hak, hukuk ve özgürlük bile olabiliyor.''

          En kötü kısmıysa, böylesine vahşileşmiş ve yozlaşmış bir duyguya bir kere dahil olduktan sonra çıkmak istediğin kısım denebilir. Vicdan azabının ve pişmanlığın kendini farklı şekillerde gösterebilme özelliği vardır. Çoğu zaman bu durum bilinçaltımıza yansır. Bilinçaltında oluşan görsellerin, içten içe aklımıza kazınan dillendirilmemiş pişmanlıklarımız olduğunu söylemek mümkün aslında. Bir nevi fren mekanizmam da buna dayanıyor aslında, çünkü yapmak istediğim şeyler lüks. Benim için değil yapmak istediklerim için, cezalandırmak isteyerek sonsuz öfke duyduklarım için

           Şimdi bunu nasıl açıklayacağız okura nasıl açabiliriz daha bir bakalım. Kötülük, kötülüğe can veriyor da diyebiliriz. Yazıda işlenen metaforik karanlık alt tonlar sayesinde, yazım işlediği fikir dışında daha ilgi çekici bir hal alabilir çünkü. Geliştirelim ve davam edip bağlayalım. İlk yazıya girişimde yağmur altında oturduğum sahneyi hatırlayalım. Bunu da ancak ve ancak böyle bir metaforla açıklamak mümkün. Karakterin duruşu ve tavrından, yağmurun altında ıslanışını özgürleşme olarak açıklayabiliriz. Bunun kutsanma anlamı taşıdığını belirtmek de gerekiyor, ancak bu yazı da bu sadece karanlık bir kutsanmayla açıklanabilir.

          ''Peki ya başlık?'' dediğinizi duyar gibiyim! Lafügüzaf kelimesinin TDK anlamı da boş söz demektir. Boş söz, gereksiz lakırdı, amaçsız konuşmak olarak da ifade edilir. Lafügüzaf Örnek Anlatımı: Lafügüzaf, hiçbir anlam ifade etmeyen sözler için kullanılan bir kelimedir. Etrafınıza bir bakın derim ben de öyle ya. Öyle mi öyle? Çepeçevre, hemi  ne eksik ne fazla ve tam da bu aslında. Sorarım ben de size o vakit nedir lafügüzaf? Gördüğün ve duyduğun. Bildiğin ve anladığın...Ne değil ki; Lafügüzaf?...!