SARMACA


Bırak beni diyor bir ağaç, bırak.
Konuşacağım.
İlhan Berk...
Bıraksalar eğer ağaç hiç susmayacak. O kadar çok ki anlatacakları,koskocaman gövdesi,kökü yedi kat yerin altında,her yıl yeniden yapraklarını döküyor ve yeniliyor kendini.
Ağaç deyip geçmeyin,nerede bir ağaç görürseniz iyi bakın,neler neler anlatacaktır size. Sadece görmekle olmaz,bakacaksınız ağaca. Özellikle yol boylarında sıralı ağaçlar,tarla başlarındaki ağaçlar,dağ eteğinde ağaçlar,bahçenizdeki ağaçlar. Onlara baktığınızda şiirsel bir metin gibi bakar size.
Benim de bahçemde bir ayva ağacım var,incecik bükülen beline ağır ağır ayva yükler. Baktığımda ha kırıldı ha kırılacak sanırım ama kırılmaz. Her nedense ona baktığımda,yanıma gel sana anlatacaklarım var diyecek gibi durur. Ara ara yanına gider onu dinlerim,bazen de söyleyeceklerini bildiğim için kaçarım.
Bu yıl sanki ayva ağacımın gevezeliği yetmiyormuş gibi asma ağacımda konuşmaya başladı,hatta konuşmakla da kalmadı gözyaşı döküyor dalından budağından.Öfkeli kollarını sağa sola atmakla meşgul. Dedim ki hadi ayvanın yükü ağır,sararıp soluyor,senin derdin nedir ?
Dedi ki,işi ehline yaptırmadınız,dalımı,budağı olur olmaz budadılar,ben şimdi üzüme mi,yaprağıma mı duracağımı bilemiyorum. Üstelik de sen benimle bu bahar hiç konuşmadın.
Aşk olsun sana asma ağacım,aşk olsun.Hava daha ısınmadı ki senin gölgene sığınayım da sohbet edeyim,gücenme sen yaz mevsimi çok uzun,konuşuruz,dertleşiriz dedim. Gülümsedi,en azından gönlünü almış oldum.
Asma ağacımın hemen yanındaki gül ağacı mızır mızır mızırdanmaya başladı. Kes şu erik ağacını tepemden,bana gölge yapıyor. Eyvah bahçede sitem üstüne sitem,tamam dedim sana  gölge yapan tarafı budarım.
‘’Güllere de su verme güze alışsınlar ‘’ diye seslenen Hüsrev Hatemi geldi aklıma,içimden gölgeye alış diyecektim, baktım o kadar çok hüzünlü ki kıyamadım,güneşi seven güllere gölge eden erik dallarını kestim.
Yeni yeni yeşillenen ceviz ağacıma bir diyeceğim yok. Yaz boyu susar,güzün başlar konuşmaya. Yazın neden susar,güzün neden konuşmaya başlar hiçbir fikrim yok. Dalına bağladığım salıncağında sallanırken bana türkü söylemeyi ihmal etmez,hepsi bu kadar.
Bir de bu bahar bahçemde şiir okuyan kuşlar var. Erik dalının çiçeklerinde,uçuş uçuş şölen yapıyorlar.Serçeler de bahar telaşı,o kadar güzel ötüyorlar ki. Dağ başında değilim ki turna kuşları olsa,ya da keklikler.
Allı turnam ne gezersin havada,kanadım kırıldı kaldım burada…….Gökyüzünde kanadı kırık kuşların bir araya toplandığı bir alan varmış. Bir araya toplanırlar ama kanatlarının neden kırıldığını bir birlerine hiç anlatmazlarmış. Hatta kanatlarının kırık olduğundan hiç bahsetmezlermiş. Her biri diğerinin yarasını iyileştirir tekrar yollarına devam ederlermiş. Bunun adına da ‘’sarmaca ‘’ diyorlarmış. Sanırım yara sarmaca demek.
Ne ilginç değil mi, insanlar bir birlerinin yarasını sarmazken,kuşlar kendilerine gökyüzünde bir alan oluşturup birbirlerinin yaralarını iyileştiriyorlar.
Öyle ya şair Sezai Karkoç ‘’ Kanadı kırık kuş, merhamet ister ‘’ demiyor mu?
Ah şimdi nerede bulmalı merhameti,vicdanı,iyileştirici cümleleri. Melhemin varsa eğer kendi kanadına sür. Sür ve kendin iyileş, sür ve kendin ayağa kalk, sür ve kendi kanat gayretine güven. Beklentiler yorar insanı,hiç kimseden hiçbir şey bekleme. Sen iyiysen herkes iyi bunu unutma.
Bırakalım konuşsun ağaçlar,kuşlar ve gölgelenen gül dünya. Ah insan tüm diyeceklerini dedin anlaşılmadın,anlaşamadın .Bırak doğa konuşsun ve insanı tanımlasın. Turnalar gibi ‘’Sarmaca’’ öğrenemedikten sonra,kendini tanımlayamazsın.

Hiçbir zaman dertsiz kalmadı gönlüm
Bir çift gözden, bir yapraktan, bir kuştan.
Daima daha taze, daima yeni baştan
Turnam bir gün bırakmıyacağım peşini,
Sen nereye, ben oraya, adım adım
İnsan sevdikçe iyileşiyor artık anladım..
Turgut Uyar