BİR RÜZGAR MASALI


 Bugün tüm ağırlığından kurtulmak istiyorum hayatın. Bana ağırlık veren, irtifa kaybettiren tüm ağırlıkları, yükleri atmak istiyorum. Düşünce göğümün bulutlarını aralayıp türbülansa girmiş duygularımı eski ve yaşlı bir rüzgara emanet edip, ağdalı cümleler ve dağınık imgeleri bir kenara itip sadece o rüzgarı dinlemek istiyorum. Bana anlatacağı masalını yalnız kulaklarımla değil hatıralarımla da duyumsayarak...

          Yıllar yıllar önceydi, sonbahar rüzgarları esiyordu. Esen rüzgar yaprakları düşürüyordu dallarından.  Düşen yapraklar kim bilir nerelere savruluyor ve yolculukları kim bilir nerelerde son buluyordu. Yine öyle bir günde o rüzgarladan bir parça, açık penceresinden usul usul giriyordu içeriye kadının. Sevmeyi anlattı genç kadına rüzgar şarkıda ki gibi. Kadın anladı anlatılanı ve anlatılmamış olanı. Sonunu düşünmeden takıldı rüzgarın peşine ellerinden tutup. Rüzgarın kendi oldu kadın. Esti, esti ve bir gece hiç tanımadığı genç bir adamın dağınık saçlarına takıldı elleri.

          Genç adam gözlerini yumdu ve dinledi sesini dağınık saçlarında gezinen ellerinden tuttu rüzgarın. Birbirine karışan, birbirinde karışan bir rüzgar oldular kadın ve erkek rüzgardan elleriyle ıslıklar çalarak eserken bir yaprak gibi bir yaprakla savruldular mevsimlere. Yokulşarı aştılar, ırmakları geçtiler. Denizlerle boğulup, ormanlarla yandılar. Bir anka kuşu gibi hep küllerinden doğdular. Küstüler, barıştılar, ayrıldılar birleştiler mevsim mevsim. Yoruldukları oldu, bıktıkları, ama hiç bırakmadılar yine de ellerini rüzgarın. 

          Başka rüzgar esmeyecekti pencerelerinde, havalandırmayacaklardı başka evlerin başka pencerelerinin perdelerini. ''Aşk Rüzgarı'' elbet onların rüzgarı ve artık, ''kapılmış gidiyorlardı bahtlarının rüzgarına..'' Bahtlarına taht aramıyordu onların aşkları. Onların aşkı bahttı tahtlarına. Birbirlerinin kalplerinde uyuyor, birbirlerinin uykusuna sarılıp, birbirilerinin uykularını uyuyorlardı. Hiç uyanmayacaklarmış gibi..

          Kdın bir gün uyandı, yapayalnızdı. Kim bilir belki adam başka bir rüzgarın peşine takılmıştı. Kdın çok ağladı, yana yana ağladı. Bahtına küstü ama rüzgara hiç küsmedi. Çünkü biliyordu, o rüzgar yine getirecekti penceresine o adamı. Hiç sızlanmadan bekledi kadın ve yıllar, yıllar sonra bir gün, yine bir sonbaharda, bir akşamüstü aynı rüzgar değdi saçlarına. Artık ikisininde saçlarında ak, gözbebeklerinde yaş vardı. Üstelik adam bir kafeste kanatlarına artık rüzgarı dolduramayacak esir bir kuş, kadın ise ölüm denen bir söylencenin kanatlarının altında..

          Herkes onları hasta sanıyordu oysa onlar, dinmiş bir rüzgarın yasındaydı. Şarkılardan fallar tutan bir masal bırakıyoruz tam da buraya. Bu masalda gökten düşen üç elma yok, kimse keremetine ermiyor sonunda. Sadece rüzgarları sevin, düşen yaprakları görün diye. Beyin son derce karmaşık bir yapıdır. Htırlamak istemedğimiz şeyleri unutmaya uğraşsakta asla silemeyiz. Çünkü yaşananlar kimliğimizin parçalarıdır ve insanı insana yine insanla anlatır. Anıları silmeye kalksak bile dugularımız aynı tetikleyicilere tepki vermeye devam eder. Zihin hatırlamasa da beden hatırlar. Unutmaz unutulamaz olanı. Sizin masalınızın adı ne?