YİNE AYLARDAN KASIM


  ''Yine aylardan Kasım
          Sanki sende kaldı bir yarım
          Her nefesim her anım
          Sanadır canım..''
          Geldi Kasım ayları, titrer gönül yayları..! Sanırım böyle değildi bu söz ama kimin umurunda ki. Nasılsa aylardan yine Kasım. Tıpkı sözlerini İskender Türsen'in yazdığı, Tual müzik grubunun da artık dillere çoktan pelesenk olmuş şarkıldarında, yukarıda bir kuple alıntısını yaptığım gibi. Nasılsa kafalar karışık bu ayda mevsimsel bir döngünün insan doğasına ufak bir armağanı gibi taşıyoruz yine boynumuzda parlayan gümüş bir madalyoın gibi yansımalarını.

          Bahar iki yüzlüdür nede olsa. Başına aldığı ekler sadece sözcük tamlamaları ama garip bir espri anlayışı var insan için bu her döngüde. İlkbahar adını aldığında bir uyanış, bir kıpırtı, bir heyecan ve diriliş oluyor, Sonbahar adını aldığında ise bir hüzne, bir karamsarlığa, melankoliye bedelleniyor sanli. Aşkın bile daha ağır müzmin bir hastalık gibi göğsümüze yapıştığı kuru bir öksürük gibi rahatsız edici o kekremsi tadını genzimide duyumsuyor ve kuruyup dallarından düşen yapraklar gibi yaprak döküyor, dokunsan ağlayacak bir hüzünde duygularımıza esir olabiliyoruz.

          ''Çiçekli badem ağaçlarını unut.
          Değmez,
          bu bahiste
          geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.
          Islak saclarını güneşte kurut:
          olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın
          nemli, ağır kızıltılar…
          Sevgilim,
          mevsim
          sonbahar… ''
           Nasılda özetleyiveriyor aslında yaşananları. Geri gelmesi mümkün olmayan şeyleri geride bıraktık evet. Eski neşeli günler artık uzakta. Ama gönül yine de kabullenmek istemez hiç bir yenilgi ve yılgıyı. Küllerinden yeniden doğmak için daha güçlü bir istek ve azimle bağlanmak ister kendinden daha güçlü bir anlam arayarak esir düşmek ister kuvvetli bir anlama. Byüzden ''Kasım'da aşk başkadır'' bu yüzden aşk en çok Kasım'a yakışır. Köprüden önce son çıkış, ikinci bahar... Ne derseniz deyin adına hayat kendine her zaman bir yol bulur. Su akar yatağını bulur. Ölümsüzlüğü arayan son çare kendini ölümsüz aşkta bulur.

          ''Ne kadar sönük ve karanlıktır Kasım günleri.
          Aylak pus yükselir sarmalanmış akşamda
          Ve şimdi, sabah sessiz, saklanır duman ve sis içinde''
          Diyor John Clare, Kasım şiiri dizelerinde. Doğrudur, sis ve pus içinde saklanan her duygu, her his için patlamaya hazır bombadır Kasım. Birikmiş ne varsa infilak etmeye hazır. 

          "Bir gün hiçbir şeye aldırmamaya başladım; bir de baktım, bütün sorunlarım yok olup gitmişler. O gün gerçeğin büyük sırrını öğrendim. Kasım ayında öğrendim bu sırrı, ... , ve o günden beri hiç aklımdan çıkarmadım." Gülünç Bir Adamın Düşü'nde Fyodor Dostoyevski yazmış bunu. Keşke hepimiz onun kadar şanslı olabilsek bu konuda. Aldırmamamayı öğrenmek.. Hemde Kasım ayında ve en ağır zamanında en koyu ve uzun gecelerinde sonbaharın. Bahşedilmiş bir ödül olsa gerek.

          Sanırım en doğru yaklaşım Mine Söğüt'den gelmiş;
          ''Kasım veda ayıdır.Geçmişe veda, geride kalan tüm mevsimlere elveda. Mevsimsizdir. İçinde yaz da vardır, bahar da. Oysa kış ayıdır. Kafaları karıştırmakta o yüzden ustadır.'' diyerek. Öyle ya, bir geçiş dönemi, arada bir araf, bir sınır çizgisi iki kıtayı birbirinden ayıran ama aynı anda da birleştiren. Herşeyden biraz vardır ve her şeyden biraz kalır insanda. 

          Bir başka hüzne sahne olmuştur aynı zamanda, zamanı gelmişken bahsini etmeden geçilemeyecek bir kara güne ev sahipliği yapmış kara Kasım. 10 Kasım 1938. Büyük önder Atatürk bu gün ebediyyete intikal ederek veda etmiştir bizlere hediye ettiği toprakların kara bağrına sığınarak, kapkara bir günde. Saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.

          ''Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz,
           Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi,
           Ancak senin havanda sağlıklar esenlikler:
           Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi.''
           (Behçet Necatigil/Atatürk'ü Duymak Şiiri)