HOUSE OF THE DRAGON (EJDERHA HANEDANLIĞI)


 George R.R. Martin, Kendisi en çok Türkçeye Buz ve Ateşin Şarkısı olarak çevrilen ve daha sonra Game of Thrones adıyla dizisi çekilen A Song of Ice and Fire isimli epik fantezi roman serisinin yazarıdır. Bilindiği üzere Game Of Thrones (Taht Oyunları) adı ile, geçtiğimiz yıllar içinde, uzun yıllar tüm dünya ile birlikte  ülkemizde de televizyon dizisi olarak büyük bir ilgi ile izlenmişti. Ben de soluksuz izleyicileri arasında idim elbette.

          Kitaplarını okumuş ve uzun yıllar sezon sezon, bölüm bölüm heyecanla televizyon dizisini de izlemiş biri olarak günümüzde güncel olarak bu kez de; House Of The Dragon (Ejderha Hanedanı) adı altında online izleme platformlarından birinde ülkemizde de Amerika ve dünya ile aynı anda yayınlanmaya başlayan önceki dizinin devamı niteliğinde olan lakin önceki dizinin 170 yıl kadar öncesini konu alan bir başka uyarlama dizi furyası yine aldı başını gidiyor.

          Şimdi ''Eee..!'' dediğinizi duyar gibiyim. E öyle ise ufak ufak konuya giriş yapmaya başlayalım o halde! Geçtiğimiz gün bir haber portalında gözüme bir haber ilişti. Algıda ilgi, algıda seçicilik... Ne derseniz deyin hemen pür dikkat kesildim ve koyuldum haberin içeriğine. Bu dizinin de kitaplarından uyarlaması yapılan yazarı; George R.R. Martin'den Viserys Targaryen aktörüne büyük övgü diyordu başlığında. Visery Targaryen bu dizide Targaryen Hanedanlığının kralı. 

          Hemen detaylara indim. George R.R. Martin, Viserys Targaryen'ı canlandıran Paddy Considine'e: ''Sizin Viserys'iniz benim Viserys'imden daha iyiydi“ yazılı bir mesaj atmış kısaca. Paddy Considine, dizide kral Visery Targaryen'i oynayan bir oyuncu. Benim de ilgi ile izleyip, takip ettiğim de bir aktör. Demek ki kitapların yazarı George R.R. Martin'de, Paddy Considine'in performansından oldukça etkilenmiş benim gibi.
          
          Peki kim bu kral Visery Targaryen? "Onun hakkında gerçekten ilginç bulduğum şey, güç tarafından yozlaşmamış olmasıydı” diyor röportajında ünlü oyuncu oynadığı bu karakter için. "Sadece barış istedi. Günün sonunda insanların mutlu olmasını istiyordu ama bu onu zayıf kılıyordu. Peki, bir diktatör olsaydı, onu daha bağlayıcı yapan ne olurdu? Bir zorba olsaydı?" diye de devam ediyor haberde ünlü oyuncu sözlerine ve George R.R. Martin'den aldığı övgüden şu şekilde bahsediyor;
          
          "Kısaca belirtmem gerekirse 'Senin Viserys'in benim yazdığım Viserys'ten daha iyi' yazan bir kısa mesaj aldım. Bu mesaj George R.R. Martin'dendi. Ve düşündüm: bu işe yarayacak. Bana güvendiği için teşekkürler." diyerekte sözlerini noktalıyordu. Benim ilgilendiğim bir yana bu hafta bu yazıda bahsini etmek istediğim asıl konu ve hedefte işte asıl bu cümleler içinde yer alıyor.

          Bir kitap, roman ve bunlardan doğan televizyon dizileri serilerinden yola çıkacak olursak, bu kitaplar ve dizilerde olayların aktığı dönem bundan belki de yüz yıllar öncesi fantastikte olsa orta dünya adı verilen karanlık, gizemli bir dünya. Aslına bakacak olursak eğer günümüzde de ondan belkide yüz yıllar sonrasında da durum pekte farklı sayılmaz değil mi? Yüz yıllar öncesi, yüz yıllar sonrası insanın yönetilmesi ve idaresi için yine devletler kuruluyor ve bunların başında yönetim şekilleri değişiklik gösteren adına demokrasi ve özgürlük denilse de en başta adı kral ya da değil, başkan ya da başbakan her ne ise o devletin ve milletin geleceğini bu hükümdarlar belirliyor.

          Kimi tarihe diktatör, kimi ise kahraman olarak yazdırdılar adlarını. Büyülü kelime şu; ''Güç, iktidar!'' Bunu eline alan, sevk ve idare eden adem oğlu/kızı, her kimse eğer gerçekten başını döndürüp, güç ve iktidar ile zehirlenmiyor ve yozlaştırmıyorsa adı dünya durdukça kahraman olarak anılacaktır ve milletine sonsuz huzur, refah ve istikrar verecektir. Çok zor bile olsa böyle bir dünyanın hayalini kurmak çok mu zor? Sorunun yanıtı benden, hepimizden daha büyük ve uzun vadede şahitlik etmek imkansız. Ama umudumuz her dem taze ve isteğimiz daim.

           Yeri, şekli, konumu, zamanı ve şartları ne olursa olsun her zaman varoluştan beri geleceğe yön verenler hep bu zorlu sınava tabi kalmış ve en büyük zorlu düşmanlardan evvel kendi içlerinde ki bu canavarlarla savaşmışlardır. Sadece barış ve insanların günün sonunda mutlu ve umutlu olmalarını isteyen hükümdarlar ütopikte olsa bu, hep zayıf görülmüşler ne tuhaf. Diktatör ve zorba olanlar ise tarih yazmışlar. Bu karanlık çağ ve zamanlarda da böyleymiş, aydınlık ve bilgi çağı denilen zamanlarda da böyle. Kimbilir bundan yüz yıllar sonra da belki böyle sürmeye devam edecek. Önümüzdeki yol belirsiz, ama son belli.