İZ SÜRDÜK YALNIZLIĞA


Merhaba okur. Malum, Ekim ayı içindeyiz. Kış ve soğuk perdeyi aralamış yavaş yavaş hayatımıza girmeye ve dünyamızı etkisi altına hazırlanıp bizlere de geliyorum diye göz kırparken bu ay, diğer aylarda olduğu gibi, bu ay içinde doğmuş veya ebedi hayata intikal etmiş şair, yazar ve edebiyatçılarımızı yad etmeyecek miyiz?

          03 Ekim 1984 Yazar Muazzez Tahsin Berkant öldü. Belki de bir çoğumuz aşk denen olguyu onun sayesinde küçük yaşlarda tanıdık değil mi? Öyle ki o olmasa belki de aşk diye b,r şeyden bi haber yaşayıp ölecektik biz de!

          Cahit Sıtkı Tarancı,Takvim, 04 Ekim 1910. Ekim ayı içinde doğanlardan ve ne tesadüftür ki aynı zamanda da doğduğu ayda ölen nadir şairlerimizden, 13 Ekim 1956. 1945'te kendi ile özdeşleşen o şiirinde ''Yaş 35, yolun yarısı eder'' diyecekti ve sonra da bir veda gibi ömrüne işlediği şu dizelerle seslenecekti; ''Haydi Abbas, vakit tamam;/ Akşam diyordun işte oldu akşam./ Kur bakalım çilingir soframızı;/ Dinsin artık bu kalb ağrısı.'' Yolun yarısından da az bir zamanda şu an benim yaşımda, 46 yaşında iken öldü!

          09 Ekim 1989 Yusuf Atılgan öldü. Aylak Adam ve Anayurt Oteli gibi ünlü eserlere imzasını atmıştı ömrü içinde. ''İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri ama olamadıkları ''kişi''yi anlatırlar.'' diyordu, Aylak Adam eserinde mesela. Ne söz ama değil mi?

          11 Ekim 1985 Şair Metin Eloğlu öldü, ”Bu Yalnızlık Benim” Diyen Şair; ''Hadi uyan/ Denizi dinle yaşamak desin/ Toprağı dinle barışmak desin/ Göğü dinle sevişmek desin/ Bir plak konmuş gibi gramofona/ İşte aşk işte özlem işte savaşmak gücü/ Uyan diyor usansana'' diyordu hani o yalnızlığında.

          13 Ekim 1973 Halikarnas Balıkçısı öldü. Yani yaşayan adı ile, Cevat Şakir Kabaağaçlı. “Kronos, Kybele’nin ona doğurduğu çocukların hepsini yer, yutardı. Kronos bir anlama göre zaman demektir. Zaman ise yarattığı her şeyi yok eder.” diyordu, Anadolu Tanrıları eserinde. Evet zaman hepimiz gibi onu da yok gibi alıp götürmüşrü bu tarihte ebediyyete. Yine onun deyimiyle Aganta Burina Burinata'dan; "Bu yaşamak değil, uzun ölüm."

          14 Ekim 1999 Yazar Fakir Baykurt Almanya’da öldü. 15 Ekim 1844 Nice (Nietzsche) Almanya'da doğdu mesela. Bir coğrafya iki ayrı hikayede hayat buldu ya da soldu. Ecce Homo' da, Friedrich Nietzsche; ''..onu öldürmeyen şey daha da güçlü kılar..'' sözleriyle hala bile dillere pelesenk olmuştu bile öldüğünde.

          16 Ekim 1854 Oscar Wilde doğdu, 18 Ekim 1949 Enis Behiç Koryürek öldü. 19 Ekim 1996 Kemalettin Tuğcu öldü, 20 Ekim 1854 Rimbaud doğdu. 24 Ekim 1924 Ziya Gökalp ve 24 Ekim 1969 Behçet Kemal Çağlar öldü.  Ve daha burada sayamadığımız niceleri nefes alıp nefes verdi tarihin tozlu yaprakları arasında kaldı eserleri, sözleri, sanatları ile gelip geçtiler Ekim ayı içinde.  ''Ervâh-ı ezelde bezm-i elestde/ Cem olup huzûr-ı Rahman'a geldik/ İkrarımız belâ, özümüz meste/ Eli bağlı saf saf divana geldik'' diyordu, Behçet Kemal Çağlar.

          Ervah-ı ezelden, levh-i kalemden ifadesi  ruhların ilk yaratıldığı, Rablerine söz verdikleri ve bu sözleriyle birlikte kaderlerinin yazılıp muhafaza altına alındığı anı nitelemek için kullanılıyor. Bezm-i elestte ise; Farsça'da "sohbet meclisi" anlamına gelen bezm kelimesiyle Arapça'da "ben değil miyim" mânasında çekimli bir fiil olan elestüden oluşan bezm-i elest terkibi, "Ben sizin rabbiniz değil miyim" hitabının yapıldığı ve ruhların da "evet" diye cevap verdikleri meclis anlamını ifade eder.

          Yani yazar da olsak, siler de. Şair de olsak, şiir de. Söz ehli isekte ikrar sahibiysekte bu hayatta. İşte geldik gidiyoruz bu yaşamak denilen uzun ölümde. ''Gidenler, gelenler, düşenler/ Ah zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar/ Düştük yola, güzel şeyler bulmak umuduyla/ Işıklarıyla büyük şehirler yol oldu bize/ İz sürdük yalnızlığa.." Görüşmek üzere sevgili okur!