YÖRÜĞÜN YÜKÜNÜ BİR DEVE ÇEKER DE, KEYFİNİ BİN DEVE ÇEKEMEZ…..

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Bahar ayı geldi mi, Yörük göçünü devesine sarar çıkar yaylalara. Yükünde çadır, döşek, yorgan, yastık yemek kapları, kıyafetleri, unları, bulgurları, senitleri,  hamur tekneleri, oklavaları, kara isli çaydanlıkları heybenin gözüne doldurur, sarınır yükünü düşerler yola. Bazen bir deve, bazen iki deve yükü çeker yaylasına varır. Davarlarından sağdıkları sütle, yoğurt, peynir, yağ yaparlar, bazen tavukları da götürürler yanlarında, yumurta ihtiyacını da karşılarlar.

Develer kırk elli yıl kadar yaşarlar, doğurarak çoğalırlar, hörgüçleri adeta su deposu gibi görev yapar. Ot yiyerek beslenirler. Develer kindar hayvanlardır, kırk yıl geçse de ona yapılan kötülüğü unutmazlarmış. Zamanı geldiğinde kinli olduğu için ona kim zarar verdiyse ona zarar verirmiş.
Bir de ata sözümüz var ‘’ Yok devenin nalı ‘’ Deve de nal bulunmadığı için, olmayacak şeyler adına söylenen ata sözü. ‘’ Çıngıraklı deve kaybolmaz ‘’ tabi ki kaybolmaz, nereye gitse dongur  dongur çanları öter, hemen bulunur. Deve eti yenir, ekonomik durumu iyi olanlar eskiden deve keserlermiş.
Deveye sormuşlar, neden boynun eğri diye, nerem doğru ki demiş. Elbet devenin gövdesindeki her eğrinin ayrı ayrı  bir görevi var. Kimi rivayetlere göre, deve içtiği su kadar süt verirmiş. Erkek deveye Buğra, dişi deveye maya , yarusuna da köşek denir. Eskiden konuşamayan, kekeme çocuklara deve dili yedirirlermiş iyileşsin diye. Etinden, sütünden, yününden, gücünden yararlandığımız deve, çok yükler taşır, çok çöller aşar.

Bir deve hikayesi var kıssadan, hisse gibi. Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
Ver o dişi deveyi bana! demiş. tartışma büyümüş, küfe'den gelen adam, "bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış. halk meydanda toplanmış... Muaviye, Küfe' den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
- bu dişi deve Şamlınındır! sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
- ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
- cemaat hep birlikte bağırmış: Şamlınındır!
Küfe’li şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, muaviye onu yanına çağırmış:
- ey Küfeli, dinle! sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe' ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! ayağını denk alsın...

Belki de tam da bu yüzden Yörük, şehirlerden kaçmak için dağlara çıkmıştır.  İnsanlarla uğraşmak,  hayvanlarla uğraşmaktan daha zor. Yörük bunu bilir yaylaların kekik kokusunu, pınarların buz gibi akan suyunu, çam kokulu yollarını ciğerlerine doldura doldura davarlarıyla birlikte yol alır. Mart kuzuları meleşmeye başladı mı , değmeyin  Yörüğün keyfine. Yufkasına düründüğü  içi yumurtalı, soğanlı güneyik, yanında Torosların gece ayazını yemiş yayık ayranı mis gibi gider. Keklik ötüşleri, tavşan  sekişleri, davar çanları sesi, serinletici rüzgar, güneşin doğuşu, batışı, şırıl şırıl akan pınarlar, dağların şiir okuyan sesi, meşe odununda pişen çay  fokurtusu, isli gaz lambasının ay ışığı ile dansı. Yörük de olan bu keyif kimse de yoktur,  var diyen yalan söyler.

Kıl çadırı güneş geçirmez, yağmur geçirmez. Serdi mi yün minderi altına, aldı mı kara çaydanlıktan çayını eline, uzaktan bakar şehrin gürültülü ışıklarına. Bu kekik kokulu sakinlik, dinginlik ancak Yörüklerin yaşamlarında  bulunur.  Koyunların gözleriyle  parlaklık konusunda yarışan yıldızlar, dolunayın  tepsi gibi kara çadırın üstüne vuruşu ne güzeldir. Arada bir Kangalın sesi  yankılanır dağlarda, davarların çan sesleri yurttan sesler korosu gibi bütün yayla türkülerini çığırırlar.
Kepeneği sırtında, heybesi kolunda, kavalı kuşağında, davarı önünde, kekik kokusu burnunda düşer yayla yollarına. Yükünü yükler iki devesine, keyfini yükleyecek bir deve bulamazlar. Hangi bir keyfi, hangi bir güzelliği yüklesin ki develere, buna davarları da dahil. Ay ışığını yüklese, güneşin hatırı kalır, pınarları yüklese, dağların hatırı kalır.

Yörüğün keyfine bir de türkü ekleyelim Burdur’lu Uğur  Önür’ den, IKLIK ekleyelim. ‘’ Çadırlar kuruldu yaylanın düzüne / Davarlar toplandı da pınarın gözüne/ Uyma dedim uydun eller sözüne, / Kokusu karanfilli gelin ah / Yörük gider yaylasına /oturdum da çok yalvardım  sevdiğimin anasına / Yayla yayla gezerim dokuz atar mavzerim / Sevdiğimi görmezsem ben bu candan bezerim . Iklık ……eyyyyiiii haaa oooohuuu heeeeaaaaa……..yörük gider yaylasınaaaaaa