YILAN OĞLAN

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Bir zamanlar küçük bir köyde karı koca yaşıyormuş. Azıcık aşları, kaygısız başları ile yaşayıp gidiyorlarmış. Dertsiz insan olur mu hiç, onlarında çocukları olmuyormuş. Yıllar geçmiş, yaşıtlarının çocukları olmuş, okula bile başlamışlar ama onların çocukları olmamış. Kadın her gece kendine ağıtlar yakar, ağlaya ağlaya uyuyakalırmış. Bir gün köy çeşmesine suya gittiğinde, sırasını beklerken komşulardan biri ‘’Dölsüz gelin her gün güğüm güğüm su dolarsın, çocuğun var da bez mi yıkayacaksın ‘’ Demiş. Kadın bakraçlara su doldurmadan ağlaya ağlaya eve gelmiş.

 Ey Allah’ım bana bir evlat ver ister yılandan ister çıyandan olsun, Demiş. Olacak bu ya duası kabul olmuş, kadın gebe kalmış. Üç ay, beş ay derken, gelmiş çatmış dokuz ay kadın sancılanmış. Kocası koşmuş ebeye, koşmuş yan komşuya. Bir ebe kadın, bir yan komşu kadın ile birlikte yardımlaşarak kadını doğum yaptırmışlar. Doğan bebek yerine yılan doğmuş ve anında ebeyi sokup öldürmüş. Yan komşu hiç sesini çıkarmadan evden uzaklaşmış. Kadın ağlaya ağlaya, dileğimi doğru dilemedim, Allah’ım bir çocuk ver bana ister yılandan ister çıyandan olsun dedim başıma bunlar geldi, demiş.

Kundaklara belediği yılan bebek, gündüzleri insan, geceleri yılan oluyormuş. Yıllarca evlat hasreti çeken ana babası için yılan bebek onlara hem sevinç hem keder olmuş. Gel zaman git zaman yılan bebek büyümüş, geceleri yılan gömleğini giyinen, gündüzleri de yılan gömleğini çıkaran yakışıklı bir genç oluyormuş. Anası kara kara yaslara batmış, ben bu oğlanı nasıl evlendireceğim. Ebeyi soktu öldürdü, Kimi bulsam da evlendirsem, ya gelini de sokar öldürürse diye hayıflanmaya başlamış. Köyde kimse bilmiyor, tek bir yan komşu, ebeye yardım eden kadın biliyormuş durumu. Bir gün komşusunun kapısını çalmış, oğlumu evlendirmek istiyorum, bana kızını verir misin diye sormuş. Komşu durumu bildiği halde hiç söz etmemiş, tabi ki veririm üvey kızımın yaşı uygun senin oğlana, yarın gelin babasından isteyin demiş.

Üvey anne kızı yanına çağırmış, kısmetin var, komşu seni oğluna istiyor, ne dersin diye sormuş usulen. Kız üvey annesinin eziyetlerinden bıktığı için, babam uygun görürse ben de evet derim demiş. Üvey anne kendi kızını yanına çağırmış, bu kızı başımdan sadece atmayacağım, aynı zamanda ölmesini de sağlayacağım, demiş. Komşunun oğlu gece yılan, gündüz yakışıklı oğlan oluyor, bu kızdan kurtulacağız demiş. Üvey annesiyle kızı bunları konuşurken kız duymuş konuşulanları. Ben bunlara hayır evlenmeyeceğim diyemem, desem de zaten dinlemezler, bir hal çaresi bulmalıyım diye düşünmeye başlamış.
Zaman gelmiş çatmış, düğün dernek kurulmuş, kızı yılan gömlekli oğlana gelin etmişler. Düğün gecesi kız bakraçlara su yerine süt doldurmuş. Oğlan odaya girdiğinde yılan gömleğini giyer giymez doğru süt dolu bakracın içine girmiş. Kız bakracın ağzını kapatmış, sabahleyin erkenden uyanıp bakracın ağzını açmış. Oğlan yılan gömleğinden soyunmuş yakışıklı bir genç oluvermiş.

Ben demiş, aslında kimseyi sokmak istemiyorum, kimsenin ölümüne sebep olmak istemiyorum. Annemle, babam beni zorla evlendirdiler. Gündüzleri kimseye bir zararım olmaz ama geceleri yılan gömleğimi giyince fıtratımda sokmak var, istemeyerek oluyor, ben buna engel olamıyorum. Sen bakraçlara süt koymamış olsaydın seni de sokup öldürecektim. Biz bu durumun üstesinden nasıl geleceğiz bilmiyorum demiş.
Kız elbet bir hal çaresi vardır, bir zaman böyle devam edelim, sonrasında bir bilgeye danışırız, bize belki yol gösterir, diyor. Üvey anne her gün kızın ölümünü beklerken, hala yılan gömlekli oğlanla, üvey kızının mutlu mesut yaşamalarına bir anlam veremez ama soramaz da. Yıllar yılları kovalar, bir odanın içinde bu sırrı ikisinden başka kimse bilmez. Her ikisi de bu durumdan muzdarip ve üzgündürler, zira birbirlerini çok seviyorlar. Bir gün gece kız kanter içinde rüyasından uyanır. Rüyasında bir bilge gördüğünü bu yılan gömleğinden kurtulabileceklerini söyler, kıza da bir tas su uzatıp kaybolur gider.
Kız sabahleyin eşi yılan gömleğini çıkarında, heyecanla rüyasını eşine anlatır. Bilgenin söylediğine göre akşam olmadan, Tarsus da ki Yedi Uyurlara gidip orada abdest alıp, abdestin bozulmadan Habibi Neccar camisinde namaz kılıp, dua edip yılan gömleğini çıkarıp bir akarsuya atacakmışız. Sonrada defne ağacından ince bir dal koparıp gözlerine sürecekmişsin. Ancak böyle yaparsan yılan gömleğinden kurtulabilirmişsin.  Yılan oğlan kızın anlattıklarını dinler. Saati tutturamazsam başaramayız ama seni seviyorum, bunu denemek istiyorum, diyor.

Ertesi gün sabah erkenden yılan gömleğini çıkarır ve yola düşer. Tarsus Yedi Uyurlara varır, yedi uyurun başında duasını eder, abdestini alır tekrar yola koyulur. Yedi Uyurlar, yani Ashab-ı Kehf'in 300 yıl boyunca uyuduklarını belirtiyor. Kur'an-ı Kerim'de, 309 yıl uyudukları ve uykuya daldıkları aynı mevsim ve tarihte öğlene doğru uyandıkları Kehf Suresi'nde açıkça yazıyor. Yılan gömlekli oğlanın uyuyacağında yılan, uyandığında insan olmasını uyumak ve uyanmakla bağdaştıran bilge bu mağaraya yönlendirmiş olsa gerek.
Gece olmadan ve abdesti bozulmadan Hatay da ki Habib- i Neccar Camisine varmak ister. Habib-i Neccar şehit edilerek öldürülen bir marangozdur. Anadolu’nun ilk camisidir.  Yılan gömlekli oğlan abdesti bozulmadan camiye girer ve namazını kılar, duasını okur, çıkar. Defne ağacının dalından koparıp gözlerine sürer.

Yılan gömleğini giyme vakti gelir çatar. Kalbi küt küt atıyordur, bir an önce yılan gömleğini giyinip, tekrar soyunarak nehre atmak ister. Yılan gömleğini giyinir, bir nehrin kıyısına varır, yılan gömleğini   soyunur, nehre atar.  İste o gün bu gündür Hatay da bulunan bu nehrin adı Asi Nehri , tıpkı bir yılan gibi şehrin ortasından kıvrıla kıvrıla akar gider.
Efsane öykü mutlu sonla biter. Sevginin yenemeyeceği, üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey yoktur. Duasını doğru dilemeyen anne ile kötülük düşünen üvey anneye rağmen sevgi kazanmıştır. Oğlan cebinde getirdiği Defne ağacının yapraklarından bir tütsü yakar ,derde derman kokular yayılır her yere, huzur ve mutluluk onlarındır artık.