KENDİNİ BİLMEK – 13

KAMİL BAYSAL baysalkamil@icloud.com


       Bu yazımızdaki başlığı, severek-sevilerek yaşamak ya da İnsan Gibi Yaşamak olarak da değerlendirebilirsiniz. Çünkü insanca yaşamanın karşılığı bizce, severek ve sevilerek yaşamak olabilir. Okuyanlar hatırlayacaklardır geçen yazımızda, kendini bilen insanın kendine ve karşısındakine saygılı olduğundan, kendine ve karşıdakine güvendiğinden söz etmiştik. Bu durum nasıl sağlanabilir? Sorusunun cevabı da bizi sevmeye ve sevilmeye götürür.

       Geçmişi fazla karıştırmadan bu gün için, İsrail devletinin çevresi ile ilişkilerine bir bakalım. Çevresindeki halklara saldırarak yıkım, yoksulluk ve ölüm üreterek ayakta kalmaya çalışıyor. Bu mümkün müdür? Filistin halkı direnmekte ama gücü, İsrail’i durdurmaya yetmemektedir. Tanrının da onların dualarını kabul edip, karşı tarafı helak etmeye niyeti yok anlaşılan. Filistinlilerin, orta doğulu devletlerin ve giderek insanlığı öne alan tüm devletlerin kin ve nefretini biriktirmektedir. Bir başka ifade ile; İsrail, bolca düşman kazanmaktadır. Söz konusu İsrail e duyulan kin ve nefret, her zaman komşuluk edecekleri Filistin halkının genetiğine kazınmıştır. Dolayısıyla İsrail halkı ne kadar zeki, çalışkan ve cesur olursa olsun, bu coğrafyada huzurlu yaşayamaz. Yaptıklarının karşılığını alacağının endişesini taşıyacak ve hep siperde, eli tetikte, tedirgin olarak var olmaya devam edecektir. Siperden başını kaldırmak hep korku ve tedirginlik verecektir. Çünkü düşmanın ne zaman, nereden, nasıl, ne kadar güçlü saldıracakları belli değildir.

       Tek tek insanlar için de aynı şeyler geçerlidir. Diyelim ki birisine zarar verdiniz. Nasıl düşünür nasıl davranırsınız. Düşmanlarınız olduğunu bilerek yaşamak ister misiniz? Ya da; kan davalarını konu edinen gerçek hayattan alınmış filmler vardır. Hani babası birini vurmuştur da vurulan insanın ailesinden bir gurup intikam için yemin etmiş, fırsat kollamaktadırlar. Baba cezaevine girmiştir ama o aileden birini vurmak, ölenin kanını almak, yıkılası bir töredir ya. İzini kaybettirip hani İstanbul’a kaçar ya kanlısı olan. Tam düzene girecekken kanlıları izini bulurlar ya hani… Neyse tabii ki amacımız bir kan davası hikayesi anlatmak değil. Hep tedbirli, hep tedirgin yaşayan, hep siperde kalan kişi özgür değildir. Mutlu, neşeli, huzurlu hiç değildir.

        İnsanlar olarak, diğer bütün canlılar gibi, irademiz dışında yer yüzüne gelmiş varlıklarız. Ömür dediğimiz zaman diliminde, yer yüzünde yaşamımızı sürdürmek zorundayız. Sizler ömrünüz boyunca nasıl yaşamak istersiniz? Bunu bir düşünün isterim. (Yazımı yine uzatma eğiliminde olduğumu fark ettim. Gelecek yazımda severek, sevilerek yaşamak konusuna devam etmeliyim.)

        Üniversite yıllarımda İngilizce bir gazetede bir karikatür görmüştüm ve altında şöyle yazıyordu: “Bizler, birer kanadı olan melekleriz ve ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz.” Kin, nefret ve her türlü şiddetle kucaklaşamayız, yani uçamayız, yani melekleşemeyiz.

        Hoş görü ve barış ortamında huzurlu mutlu yaşayabilir, severek sevilerek kucaklaşabiliriz, melekleşebiliriz. Saygıyla.