KURBAN BAYRAMININ ARDINDAN

DOĞAN ARISOY dogan-arisoy@hotmail.com

Kurban bayramı, yalnızca  bir ibadet değil, aynı zamanda insanlık tarihinin  en eski ve en derin  manevi temalarından  birinin sembolüdür. Adanmışlık.


Edebi bir bakışla kurban bayramı, tam  bir teslimiyet ve sadakat  destanıdır. Hz. İbrahimin sadık rüyasında gördüğü ilahi buyrukla oğlu İsmaili kurban  etmeye yönelmesi, ardından da bu sadakatin  bir imtihan olduğunun ortaya çıkması,  insanoğlunun Allaha  koşulsuz olarak bağlılığını temsil eden  güçlü bir anlatıdır. Bu olay bireyin kendi iradesinin, Habil misali  sevgisini hatta  en değerlisini Allaha adamasının simgesi haline gelir.

Bu bayram,  aynı zamanda paylaşmanın ve dayanışmanın şiiridir. Toplumda birlik ve kardeşliğin  kurulmasına aracıdır. Arefe günü sabah namazından itibaren başlayan teşrik tekbirleri ve Bayram sabahı okunan tekbirler  dualar ve kurban  kesimleriyle  şehirlerin üzerini saran ses, bir topluluğun  ortak vicdanını  ortak inancını yankılar.
Kurban bayramı  modern dünyada insanın kendi içindeki  “ben’i” kurban etmesi  kibir, bencillik ve aç gözlülüğü  feda etmesi çağrısıdır.  Bu yönüyle dışsal bir ibadetin içsel bir arınmaya dönüşmesidir.

Özetle, Kurban bayramı bir fedakarlık  öyküsünden doğmuş  sevgi, sadakat, paylaşım  ve içsel temizlik  üzerine kurulu  edebi bir evrendir.  Her yıl tekrar eden ama   her seferinde ruhu tazeleyen  bir çağrıdır.  “En kıymetlin nedir, onu ne uğruna feda edebilirsin”

Yani en büyük tutsaklık  benliğe tutsaklıktır. Nefsini aşan kişi özgürleşir. Gerçek özgürlük ise, “kim olduğunu değil”  “kim olmadığını fark etmektir.”
Gerçek özgürlük, içsel esaretlerden kurtulmaktır.
Gerçek mutluluk, dış başarıların değil,  iç huzurun meyvesidir.
Kurban sadece bir kesim işlemi değil, bir teslimiyettir.
İnsanın en kıymetlisinden  vazgeçebilme iradesidir.
Kurban, “Benin feda edilmesidir.
Bir bayram  bitiminde daha  nefisimizi, benliğimizi, hırslarımızı ve kırgınlıklarımızı  kurban edebilmek duasıyla…..

Daha nice Kurban Bayramlarına kavuşmak dileğiyle….