PEYGAMBER AŞIĞI ARNAVUT BİR GENÇ…

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA mehmetceviz69@hotmail.com

        Hz. Mevlana’nın bir sözü vardır: “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl. Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl.” Sevgi ve muhabbet oldu mu bir insanda dünyalık hiçbir şey engel olamıyor. Yeter ki o sevgi insanın ruhi derinliklerinden coşup gelsin. Peygamberimizi öğrenen ve tüm meşru olmayan Bu sevgi ve bağlılık nadir insanlarda bulunur. Peygamberimizi bilip ve öğrenen ve onun aşkıyla yanıp tutuşan, ülkesinde  esnaf olan ve kaynaklara göre ismi bilinmeyen Arnavutluk ülkesinden bir genç bulunduğu şehirden işini, aşını, malını mülkünü, kısaca her şeyini bırakıp terk ederek sadece Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) sevgisi ve aşkı için O’nun mezarının olduğu içinde Ravza-i Mutahhara’nın bulunduğu, Mescid-i Nebevi’ye yani Medine şehrine kaçak olarak gider..Altı yıl boyunca mescidin etrafında  yatır kalkar. Oralarda yer içer. Ammeye ait yerlerde temizliğini yapar ve ihtiyaçlarını oralarda giderir. yiyecek içecek ikram edenlerden nefsini köreltecek kadar yer içer.

     Genç, kaçak yaşadığı için polislere görünmemesi ve göz önünde olmaması gerekir. Bu nedenle, yıllarca mescidin bir içine bir dışında dolaşır durur. Bu halde altı yıl devam eder gider. Sık sık Allah Resulünün mezarına varır. selam ve hürmetlerini  haykırır. İbadetlerini yapar, dışarı çıkar, ihtiyaçlarını giderir, tekrar Allah Resulünün kabrinin dibinde onu hasretle seyredermiş. Tabi polisler bunun kaçak olduğunu bildikleri için, bir iki defa da yakalayıp ülkesine göndermek istemişler ise de genç ellerinden kurtulup Mescid-i Nebevi’nin içine Ravza-i Mutahhara’ya kaçarmış. Mescidin içerisinde kovalamaca yapıp yakalamak edebe aykırı olduğundan bir türlü yakalayıp sınırdışı edememişler. Bu nedenle polisler teyakkuz halinde sürekli bu genci takip etmektelermiş.

Bir gün, mescidin bahçesindeki tuvalete ihtiyaç için girer. Takip edildiğinden haberi olmayan genç tuvaletten çıkar çıkmaz tuvaletin önünde polislerle karşılaşır ve yakalanır. Polisler bu genci Arnavutluk’a geri göndermek isterler. Gencin dileği, kendisini Ravza’ya yani yeşil kubbe tarafına çevirmelerini ister. (Bir kaç yıl kaldığı için Arapçayı da öğrenmiştir) bulunduğu yerden Resûlullah’a (s.a.v.) seslenmek ister. Polisler bunu kabul ederler. Gencin o anda Ravza’ya bakarak: “Ya Resülallah! Seninle anlaşmamız böyle miydi? Ben senin için annemi, babamı bıraktım, iş yerimi kapattım… Sana söz verdim, komşu olacağım. Ama bak bunlar engel oluyor, Ya Resûlallah!.. Ya Resûlallah niye müdahale etmiyorsun?” der. Bu arada Türk olduğu söylenen yaşlı bir insan “Bırakın o genci! o hırsız değil! ahlaksız değil! her hangi bir kötülüğü yok. Her gün buralarda dolaşır. Kimseye zararı yok!” dese de polisler tekmelemeye devam ederler. Bu sözlerden sonra genç yere yığılı verir. Polisler başta bunun bir numara olduğunu düşünürler. Genci ayağa kaldırmaya çalışırlar.  Fakat hareket etmemektedir. Ambulans çağırırlar. Sağlık görevlileri genci kontrol ettiklerinde 15 dakika önce ruhunu teslim etmiş olduğunu söylerler Bunun üzerine Polisler, yaptıklarından dolayı çok pişman olurlar. Tevbe içerisinde gözyaşı dökerler. Polisler pişmanlık ve mahcubiyet içerisinde cenazesiyle ilgilenirler. Polisler derler ki; “kimse yardım etmesin bu cenazeyi biz götüreceğiz. Bu vesile ile belki bize hakkını helal eder, Rabbim bizi affeder. Resulullah’a  karşı mahcubiyetimiz bir nebze olsun hafifler. Gencin cenazesini alıp omuzlarında taşırlar ve Cennetü’l-Baki mezarlığına defnederler. Polislerin bu davranışı her Müslümanım umut kapısı olan Allah'ın merhametine sarılıp belki affedilenler listesine girebilirim ümidiyle son görevlerini hiç olmazsa yerine getirelim duygusuyla davrandıkları ifade edilmektedir
.
   Sevgiyi, bağlılığı, kulluğu sona bırakmamak, pişman olmadan pişmek, Allah aşkını her halde yaşamak, Hz. Peygamber ve yoluna sevda serpiştire bilmek dileğiyle..       

             Selam ve Dua ile Kalın…