CESEDİ VE KEFENİ ÇÜRÜMEYEN "TÖVBEKAR"

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA mehmetceviz69@hotmail.com

          Konya’nın dar sokaklarından birinde, küçük bir bakkal vardı. Bu bakkalın sahibi dükkanın da hem içki satar ve kendisi de sürekli içki içermiş. Bu şahıs kırklı yaşlarında, omuzları çökmüş, gözlerinde yorgun bir karanlık taşıyan bir adamdı. Adı bile unutulmuştu halk arasında. Herkes ona sadece "ayyaş" derdi.

    Bu adamın dükkânına yakın bir cami vardı. Bu caminin adı da Aziziye cami idi. Konya halkının çok sevdiği, saydığı  Alim, fazıl ve İslam dinini tam anlamıyla bedeninde, ruhunda ve hareketleriyle ihlasla, samimi bir hayat süren bir hoca efendi vardı. Bu muhterem hocamızın adı Hacıveyiszade Mustafa Kurucu idi. Her karşılaştığında herkese selam verir hal hatır sorar ve şeker ikram ederdi. Öyle ki şekerlerini alan çocuklar. önden koşarlar, tekrar Hocanın geçeceği sokağa sıra olurlar. Hoca bildiği halde tekrar selam verir ve çocuklara tekrardan şekerlerini verirdi. Konya halkı sözüne kulak verir, nasihatlarını dinler ve duâsını almaya çalışırdı. Mübarek zat, nerde bir hayır kurumu ve milletin faydasına açılması gereken Okul, hastane dernek vakıf gibi hayır işlerine koşar. Dualar yaparak açılışını yapardı . Yoksul olanlara maddi ve manevi yardıma koşardı. Parasızlıktan okuyamayan öğrencileri bizzat maddi destek verir ve okutur ve okumalarına yardımcı olurdu. Geçtiği sokaklarda kim varsa, esnaf ve diğer insanlar, ayağa kalkarlar selam verir ve alır  hal hatıralarını sorardı. Sürekli camiye gelip gittiği Sokakta bulunan yukarıdaki içki satan ve kendisi de içen şahsın dükkanının önünden ne zaman geçse içi sızlar, dualarla geçerdi. Yine bir gün bu dükkanın önünden geçerken dayanamadı ve içeri girdi. Adam elindeki şişeyle afalladı. Muhterem hoca “Evladım,” dedi: “Bu iş seni de yakar, başkalarını da. Gel, vazgeç bu yoldan. Tövbe et, başka bir iş bul. ”Sarhoş kişi başını eğdi, sonra yavaşça gülümsedi: “Hocam... Ben iflah olmam. günah boyumu aştı. Artık çok geç. ”Hoca sessizce baktı adama. “Hiçbir tövbe geç değildir, her zaman tövbe kapısı açıktır. Allah tövbe edenleri sever. Merhameti boldur. ” dedi ve çıktı.

       Yıllar geçti. Hacıveyiszade zaman zaman uğrayıp hatırlatarak  nasihatlarda bulundu. Her defasında adam biraz daha düşünceli, biraz daha hüzünlü olurdu. Bu şahıs taki  bir gece... O gece sokaklar sessizdi. İçkiyi içerken  birden elindeki kadehe baktı. Titredi. Aynadaki suretiyle göz göze geldi. Kırdı kadehi. Kapattı dükkânını. Ertesi gün öğle namazı sonrası cami den çıkmakta olan   Hacıveyiszade hocanın yanına koştu. Gözyaşları içinde yere çöktü: “Hocam... Artık dayanacak gücüm kalmadı. Tövbe etmek istiyorum. Kabul olur mu dersiniz?” Hocam “Yâ Allah beni bu içkiden kurtarsın ya da canımı alsın” dedi. Hacıveyiszade onu yerden kaldırdı. Yüzünde tebessüm vardı. “Eğer kalpten istiyorsan, Allah seni affeder evladım. Gel, tövbe seninle olsun. ”Beraberce Hocanın evine gittiler. İkindi namazına az bir zaman kalaya kadar. Tövbe etmiş ve hocanın nasihatlerini dinler. Gözyaşları içerisinde tövbe edip hocanın yanından ayrılır. Anlatılanlara göre takdiri ilahi ki bu tövbekar   o gün akşama doğru vefat eder. Ertesi gün Konya’da bulunan Üçler Mezarlığına sessizce, gösterişsiz bir cenazeyle toprağa verilir ve herkes  onu unuttur.

     Bir kaç ay sonra, Mevlana Türbesi ile Üçler Mezarlığı arasındaki yolun çok dar olması nedeniyle Belediye tarafından yolun genişletileceğinden dolayı yola yakın olan mezarların iç taraflara aktarılması İçin, mezarlarda meftun olan cenaze sahiplerinin kabirleri  aktarmaları İçin tebligat gönderilir. Tövbekarın akrabaları da cenazeyi aktarmak için kabri açarlar. İnsanın tüylerini ürperten ve herkesin öyle bir hal olmayı istediği bir hal olur. Normal şartlarda olması düşünülen ve beklenilen çürümüş kemikler değildi karşılarında ki. Bembeyaz kefeniyle, yüzünde huzurla yatan sanki yeni ölmüş cesedi  hiç bozulmamış vefât ettiği gibi sıcacık nur yüzüyle duruyordu. Kefeni bembeyaz, ne çürüme ve nede bir kararma defnedildiği gibi bembeyaz haliyle duruyordu. Ne bir korku, ne bir hüzün ve de bir ızdırap  duyma hissi ve hâli yoktu. Mezarı açan akrabaları sevinç ve mutluluk gözyaşları içerisinde duygu dolu bir atmosferde dualar eşliğinde mezarı aktarıp oradan ayrılırlar. Halk ve akrabaları hayret eder. "Bu nasıl olur?" diyerek  Hacıveyiszade hocamızın yanına koşarlar ve durumu anlatırlar. Bunun üzerine Hacıveyiszade Hazretleri; “O, samimi bir tövbe etti. Allah da onun tövbesini kabul etti. Allah, dilediğini affeder, dilediğine ikram eder.” ardından ekledi ve dedi ki :“Unutmayın, tövbe kapısı ölmeden önce herkese açıktır. Yeter ki samimi olasınız.” Bu menkıbe gerçek yaşanmış bir hikayedir. Tövbe etmiş ancak hiç ibadet ve hasenat yapamadığı  halde Nasuh tövbesiyle tövbe etmiş ve Allahu alem kurtuluşa ermenin bir örneği olmuştur. Allah cümlesine rahmet eylesin.

      Tövbe geciktirilmemeli. Kalpten edilen bir "pişmanım" sözü, kimi zaman bir ömrün tüm karanlığını silip aydınlığa ve güzelliğe yelken açmasına vesîle olur. Günahlardan pişman olmuş tövbesi kabul olmuş kullarından olmak dileğiyle. Selam ve Dua ile Kalın…