NEDEN KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKMALIYIZ ?

Derya Gündüz deryasvydgndz@gmail.com

 Kültür; bir milletin değer yargılarını harmanlayarak hazırladığı en büyük zenginliktir. Bir ülkenin durumunu anlamak için ekonomiden ziyade kültürüne bakılır. Bunu kitabı anlamak için kapağın arkasında yazılı olan özet kısmına benzetmek pek de yanlış olmaz. Dünyadaki bütün insanlarla ya da milletlerle tanışmak oldukça düşük bir ihtimal olduğunu göz önünde tutarsak kültürümüzün bizi yansıtması olağan bir durumdur. Bu durumlar, insanın değişikliklere adapte olabilmesiyle birtakım esnekliklere neden olabilir. Ancak bizi biz yapan değerlerimiz yok edilirse; eserler bizden olmaz.
 Eserler, merak ürünüdür. Diğer insanların onları ya da onların diğer insanları merak  etmesi üzerine yazılmış, gerçeklikten kopamayan kurgusal olaylar bütünüdür. Yaşadıkları coğrafyanın özlerini taşıdıklarından eserleri, bir dostumuzdan bizlere yazılmış mektuplar gibi okuruz. Kendimizde kaybolan parçaları eserlerin içinde buluyor olmak hislerimizi uyandırır. Bu isteyerek meydana gelen bir olay değildir. İçimizde, bizim henüz keşfedemediğimiz yerlere dokunulmuştur çünkü. Eserlerin bir arada yaşadığı toplumların meyvesi olduğunu düşünürsek; o meyveleri yemek için bekletilen ağacın taşlanmasına neden izin veririz?

 Aniden yapılan değişikliklerin fark edilme hızları da bir o kadar ani olur. Ancak insanların gözleri önünde, alışmalarına izin verilerek, aşama aşama yapılan değişiklikler insanda etki uyandırmaz. Aksine bildiğini bile iddia eder ama neyi bildiğini dahi bilmez. Çünkü o süreç işlerken başkaları onun yerine doğru veya yanlış açıklamalarıyla değişikliği mantıklı hale getiriyordur. Onun yerine başkasının işlerini hallettiğini gören bir kişi de bu işte o zamanki kârının peşindedir. Hep kazanan birisi, düşünmeye gerek duymadığı an kaybetmeye başlar. Peki bizim durumumuz ne zaman bu kapıya çıkar? Her şeyi normalleştirirken üstüne başkalarını da alıştırmaya çalıştığımız zaman.
 Kökleri sağlam olan bir milleti yok etmek için kimse o ağacı kesmez. Aksine önce gübresini değiştirir, meyveleri zehirler. Meyveler toprağa düşmeye başladıklarında da kökünü zehirler ve kurutur. Kuruyan ağacın kesilmesi kimseyi gocundurmaz. Bizler ağacımız için en ucuz ve en çok kullanılan gübreyi kullanmaktan kaçınmamız gerekir.

 Mizah, ciddi söylemlerden daha çok akılda kalır. Çünkü insan aklını kullanması için işleve sokar. Siz o sırada absürtlüğüne aldanıp kendinizi üstün sayarak gülersiniz, ancak o gülmek için zamanını bekler.

 Bir millet, dışarıda tehdit olarak görülüyorsa önce o milleti merak edenler yanıltılır. Bunu da kalabalık kitlelere hitap eden kişileri kullanarak yaparlar; yazarlar, politika adamları, din adamları vs. Daha sonra tarihlerindeki önemli unsurları onlara yakın diğer milletlerinmiş gibi gösterirler. Dik duruşların onların tarafına eğilmesini beklerler. Buna izin vermemek gerekir. Her savaşta silah patlamaz, kan akmaz.

 Türkler yüzyıllardır “Hoşgörü Politikası” ile hareket eden bir millettir. Dışarıda bizleri “Barbar(!)” olarak tanımlayan yemekten tutup tarihi eserlerimize kadar sahip çıkmaya çalışanlar var. Biz eğer araştırmayı bırakıp göz göre göre yapılan yağmalamayı durduramazsak içlerimizi boşaltılıp istedikleri gibi doldurmayı başaracaklardır. Tarihimize sahip çıkmak yerine cacığın “caciki” olmasına gülmeye devam edersek de bir gün cüretlerini arttıracakları unutulmamalıdır.