DÜŞÜNCE GÜCÜ
Hayat yolunda insan, ilerlerken sahiplenme duygusunun kuvvetiyle karşılaşır. Kazanım olarak nitelendirdiği tüm olgularını elinde tutmak ister ve çabalar. Çabaları sonucunda başarılı sonuçlar elde edebilmek için ise kendine has davranışlar sergilemeye başlar. Bu özellikler onun karakterini çevreledikçe karakterini oturtturur. Oturan karakter zamanla yerinde ağırlaşmaya başlar. Ağırlık; kişinin midesinden çok düşüncelerinden kaynaklanır.
Düşünce, tahmin edebileceğimizden çok daha nazlıdır. Kendisine zaman harcanmasından oldukça hoşnutluk duyar. Onu kazanmamız için belli bir emek sarf etmemiz gerekir. Canı sıkıldığında ise birinin onu aramasını umut etmeden kaçar gider. Ne de olsa, onun olan onu bulacaktır. Bu süreçte zihinden zihne dolaşmaya devam eder. Farklı kafaların içindeki planları sever, onlara sarılır, eğlenir. Bir bakıma o da kendi olanını arar. Ararken de etkiler ve etkilenir. Konuğu olduğu yerlerde belirgin izlerine rastlamak mümkündür. Bu dolaşımlar için düşünce enerjiye ihtiyaç duyar. Onun besiniyse; hayalleri gözlerinden okunan parlak beyinlerdir.
Düşüncenin sevdiği gibi korktuğu zihinlerde vardır. Bunlar, zayıf kalemlilerdir. Yani diğer bir deyişle kalemin ucunun daha güzel yazdığını bilemeyecek kadar kırılmasından korkanlar. Düşünceler bu zihinde açlıklarını hissedemezler. Çünkü hissetmek için de hayal etmeye ihtiyaç vardır. Hayatlarını idame ettirebilmek için kendilerine verdikleri ezbere komutların dışına çıkamamış kişiler bunu başaramazlar. Ömrünü sadece yaşamaya adayan birisi sizce hayal kurabilir mi? Bu tıpkı elindeki içecek dökülmesin diye sadece ona odaklanmaya benzer.
Bizim özgür ruhumuzsa rastgele gezintilerde bu tip bir insanla karşılaştığında korkar. Çünkü o kafanın darlığı, düşünceyi sıkıştırarak nefes almasına izin vermez. Bir nevi onu öldürmek ister desem yalan olmaz. Yıllarca kalıbının içini doldurmaya çalışan insanın sınırlarının genişlemesi demek; tüm yaşantısının şeklinin değişmesi demektir. O kişiler, kendilerini değiştirebilecek her türlü şeyden korkarlar. Cesaret, bilek göstermekle özdeşleştirilemez. Düşüncenin yurdunda er olarak bekleyen bu duygu durumu, huzursuzluk sırasında görev yerlerine intikal eder. Görevleri ise taş üstünde taş bırakmamaktan ziyade korudukları yerin zarar almasını önlemeye çalışmaktır.
O, göçebe tarzı yurt edinmeyi benimsemiştir. Bunu benimserken egemenliğini kaybetmeyi ise kesinlikle reddeder. Etkilenmeye açık olsa da devamlılığını sürdürebilmek için özgün ve örnek olmak zorundadır.
Yeryüzünde, korkup nefret ettiği insanların yanı sıra sevip saygı duyduğu insanlar da vardır. O insanların gözlerine bakıldığında özleri görülür. Gelişime açıklıkları dillerine yansımıştır. Değerlerinin farkına vararak hayatlarını buna göre şekillendirmişlerdir. Değişiklik karşısında tepkileri en küçük düzeylere inmiştir. Kabullenmenin yanı sıra; değişiklik yaparken, “Ben nasıl bir değişiklik yapsam daha iyi sonuçlanır?” düşüncesiyle hareket eder. En önemlisi de anlamaktır. Düşüncenin en sevdiği insansa; kargaşa ne kadar büyük olursa olsun, zihninde yer edinmeye çalışan nazlı düşüncesinin huylarını anlayabilmektir. Aklından çıkmaması için yerini sağlamlaştırandır. Onu, kalıcı bir yer bulduğuna inandırarak verimli bir zihnin ilk fidanını birlikte dikmektir.