BİZ ASLINDA KİMİZ?
Doğduğumuzda bizlere verilen kimliklerde en sade halimizle anlatılırız. Oysa insanların hikayeleri o kadar geniştir ki tek bir kimliğe sığmaz. Her insanın resmiyete geçmeyen fakat özünde adı kadar gerçek olduğunu bildiği birkaç kimliği vardır. Kişi özünü herkese göstermediği gibi görmeyi bilmeyenden de saklar. Kimliğimiz; yaşama başladığımız sırada verilenin yanı sıra sosyalleşmekle ilk tanıştığımız zaman şekillenmeye başlar.
İlk deneyimler yaşanırken heyecanın arkasına endişe saklanır. Saklandığı yerden görünmemeye de çok dikkat eder. Temkinli adımlar atmaya çalışır. İşte bu temkinli adımlar yürümeye yeni başladığı zaman nereye gideceğini bilemez. Takip edeceği ayak izlerine ihtiyaç duyar. Bu yüzden de yürüdüğü yolda kendisine mesafesi en yakın olanı seçer. Onun kimliğinin oluşturulduğu aşamaları izler. Yol gösteren tabelaları bulma umuduyla yapar bunu. Önündeki de bunu fark ettiği zaman işler onun inisiyatifine kalmış olur.
Toplumsal dayatmalar, çoğu zaman kişisel tercihleri hor görmüştür. Bunun en büyük sebebi de; diğer yazılarımda da ısrarla bahsettiğim farklılığa kapalı olmalarıdır. Herkesin kendileri gibi davranmasını beklerler. Umduklarını bulamadıklarında ise düşüncelerine dahi nüfuz eden balonlarını patlatmamak için çuvaldızını kimlik arayışının içinde cebelleşen kişiye batırırlar.
Kimlikleri yaşadıkça çoğaltıp sakladığınız cüzdana mutlaka göz dikenler, boşaltmaya çalışanlar olacaktır. Yanınızda bulunan bazılarının kendi yetersizliklerini anladıklarında sizin de ondan farksız olmadığınızı gösterme çabası içerisine girdiğini fark edeceksiniz. Bu durum sizi yanıltmasın. Elbette sizi sizin kadar iyi tanıyanlar olacaktır. Bu ona verdiğiniz değer kadar ölçülüdür. O da karşılık olarak yaptığınız her harekete ilgi duyup takip etmiştir. Ancak bunu sizin izin verdiğiniz takdirde yapabilmiştir. Oysa kendinize izniniz sınırsızdır. Özünüz her zaman sizinle olmuştur. Bu yüzden kendinizi tanımayı en çok yine siz hak ediyorsunuz.
Ben gayet iyi tanıyorum fakat tanımak yetmiyor diyebilirsiniz. Sırf yalnız kalmamak için ya da dışlanmamak için solungaçlarınızla ağaca tırmanmaya çalışmayın. Siz yapabileceğinizi düşünüp karaya çıktığınız an yaratılışınızda olmayan akciğerler devreye girmeyecek. Belki buna zorlanıp avlanılarak karaya çıkacaksınız. Kancanın ağzında ekmeği görüp tuzak olduğunu anlasanız da açlığınıza yenik düştüğünüz gibi. Bu durumda kimlik arayışı yerine hayatta kalma mücadelesi içerisinde olmanız doğal fakat buna çözüm bulmak yerine her ekmeği gördüğümüzde kancaya takılırsak; kendimizi yaşatmak varken başkası için yaşamaya başlarız. Onun bize üzülmesini ve kancadan kurtarıp tekrar denize atması umuduyla gözlerine bakarız. Unutulmamalıdır ki; kancanın ağızda oluşturduğu yara, tekrar bizi denize atsa dahi yaşama şansımızı oldukça azaltır.
Doğru yolda olduğumuza inanıyorsak –aldığımız eleştirileri gözden geçirdikten sonra tabii- tepki almaktan ya da tepki çekmekten korkulmamalıdır. Başkasının kendiniz üzerinde sizden daha fazla söz hakkının olduğunu fark ettiğiniz an oradan en az zararı almak için uzak durmaya çalışın. Düşünerek işin içinden çıkamadığımız her olay için çözüm bulmak yerine sineye çekersek; bir gün kendimizi başkasının kimliğini taşırken buluruz.